31 Aralık 2009 Perşembe

Yılbaşında Evde Olanlara


Siz de mi yılın son gününde, 12'ye saatler kala internette olanlardansınız? Üzülmeyin, aslında bir sürü kişiyle aynı kaderi paylaşıyoruz. Yeni yıla nasıl girersek tüm sene öyle geçer yalanına inanmazsanız hiçbir sorun yok.
İyi seneler diliyorum herkese. Okurlara , takipçilere, bi kere bakıp çıkanlara. Görüşmek üzere.

27 Aralık 2009 Pazar

Bilgisayarım Bu Oyunu Kaldırır mı?



Yeni bir oyun almadan önce, arkasını çevirip gerekli sistem özelliklerine bakarız bilgisayarımıza uyuyor mu diye. İşte size şimdi önereceğim siteyle, bunu yapmanıza gerek kalmadan tek bir tıkla bilgisayarınızdan oyunun ismini gireceksiniz ve o sizin için bilgisayarınızın özellikleriyle oyun için gereken minimum özellikleri karşılaştıracak. Sitenin adı "Can You Run It?", yani başlıktaki cümleyle aynı anlama geliyor. Siteye buradan göz atabilirsiniz.

Benim şu anda kullandığım bilgisayar Call of Duty'nin sonuncusunu kaldırmazmış mesela, halbuki ben buna da yüklemek istiyordum. Neyse artık kısmet değilmiş. Görüşmek üzere.

24 Aralık 2009 Perşembe

3D Avatar Keyfi




Avatar filmini - The Last Airbender'la ilgisi yok hayır- dünyanın en pahalı filmi olarak tanıdık. Filmin yazarı, yönetmeni James Cameron.

Filmde ABD, çok değerli bir taş cenneti olan Pandora gezegeninin bu kaynağını kullanabilmek için gezegene bir üs kuruyor. Oranın yerli halkı olan mavi Na'vi'lere İngilizce öğretiyor, onlarla köylerini bölgeden taşımaları konusunda anlaşma yapmaya çalışıyor, yani orayı sömürgeleştirmeye çalışıyor. Ancak ilkel, doğa anaya bağlı ve gururlu mavi halk beklenildiği gibi bunu reddediyor. Aslında film direkt Na'vi'lerin tarafını tutmanız için yapılmış ama asker çocuğu olan iki arkadaşım filmdeki "sömürgeci, acımasız, paragöz, doğaya saygısız" Amerikan askerlerini tuttuklarını söyleyerek beni şaşırttılar.

Filmin kurgusuna bakacak olursak, tam bir Hollywood filmi. İyilere karşı kötüler. Klişe laflar. Sert Amerikan komutanları. Bu açıdan esaslı bir film istiyorsanız tercihiniz bu olmamalı.



Ancaak filmin görsel efektlerine gelecek olursak, orada söylenecek söz bırakmamış. Öncelikle filmi 3 boyutlu seyretmek gerektiğini belirteyim. Belki de izlediğim ilk 3 boyutlu film olmasından kaynaklanıyor ama ben çok beğendim o müthiş ormanların içinde olmayı. Özellikle gece karalığında Pandora gezegeninin içinde geçen sahnelerinde, o fosforlu gibi dallara dokunduk, kar tanelerine elimizi uzattık. Bir de en önde oturursanız, çok daha gerçekçi oluyor. Filmde 3 boyutu aksiyonlu sahnelere çok fazla sokmadıklarını söylemeliyim, bu nedenle kafanıza bir şey gelmesini çok beklemeyin, sadece 1 kez oluyor.

Filmin yönetmeni, filmi 4 kez izleyeceğimizi söylemiş-500 milyon dolar harcanmış parayı çıkartmaları lazım. O kadar olmasa bile, ben bu filmi 2, hatta zorlarsam 3 kez izleyebilirim. Hem Yüzüklerin Efendisi'ne benzer fantastik yanı, hem gözünüzün önünden sineklerin uçuşması, parıltılar, ışıltılar, Elfçe'ye benzer Na'vi dili ile benim gönlümü kazandı. Bence siz de gidin, yalnız 3 saate yakın sürüyor bilesiniz. İyi seyirler.

I see you.

18 Aralık 2009 Cuma

Aşk, Yağmur ve Ceynur

Geçen gün Mephisto'nun önünden geçerken içerden bi şarkı sesi geliyordu. Çok hoş bi ritm, bayan vokal ve şirin sözler. Sırf o şarkının devamını dinleyebilmek için içeri girdik. "Bu kim?" diye sorduğumda "Ceynur" dedi görevli. "Şarkının adı ne?" dedim, Yağmur'muş.





Bugün tekrar gittim oraya ve aldım o albümü. Yasemin Mori gibi, biraz alternatif, değişik sözlü Türkçe bayan vokal olduğunu düşünerek. Çünkü böyle yeni şarkıcıların albümlerini hem indiremiyorsun bulup, hem de destek olmak lazım diye düşünüyor insan. Neyse, albümün adı "Aşk, Yağmur ve Çikolata". 9 şarkı var içinde. Aslında Yağmur hariç diğer şarkıları fazla monoton, fazla birbirine benzer gibi geldi. Son şarkı "Ötesi Yok" da iyi, biraz türkü havası var başında. İsterseniz yukarıdan Yağmur'un klibini izleyin. Bu yağmurlu, soğuk günlere uygun sıcak, yumuşak şarkılar içinse albümü dinleyin.

13 Aralık 2009 Pazar

Sağ mıyım Sol mu?


Bir arkadaşım Daily Telegraph'ın sitesinden bana bir test linki yollamıştı bir iki sene önce. Ben de pek ciddiye almamış, bir bakıp kapatmıştım. Yer imlerinde tekrar o siteyi görünce, bir deneyeyim dedim.

Test, o anda beyninizin sağ tarafını mı sol tarafını mı kullandığınızı anlamanıza yarıyor. Hareketli bir resimde, saat yönünün tersine veya yelkovanla aynı yönde dönen bir bayan figürü yer alıyor. Eğer saat yönünde döndüğünü görüyorsanız beyninizin sağ tarafını, tersini görüyorsanız sol tarafını kullanıyormuşsunuz. Beynin sol tarafı, mantık, matematik, dil, bilim, pratiklik gibi konuları yönetirken, sağ taraf ise duygular, hayal gücü, semboller, resimler ve sanatla ilgileniyor.

İnanmıyor olabilirsiniz fakat açtığınız anda belli bir yöne dönüyorsa figür, iyice konsantre olup tersini düşündüğünüzde o yöne dönmeye başlıyor. Fakat sayfayı aşağı indirip onun hakkında düşünmezseniz, yeniden açtığınızda bıraktığınız gibi kalmış oluyor. Yani pek uydurma değil gibi. Bir deneyin derim. İşte burada.

9 Aralık 2009 Çarşamba

Pazardan Aldım Bir Tane, Eve Geldim Nar


Yemek yiyebilmeye başladığımdan beri meyveyi çok severim. Birkaçı dışında, özellikle kivi ve nar hariç her meyveyi güzel güzel yerim. Kivi ekşi ve çekirdekli, o çekirdeklerini çörek otu sanıyodum hatta eskiden. Narı da hem soyması hem yemesi çok zor, bi de tadını pek sevmediğim bir meyve. Çekirdekler katır kutur ısırırken dişinde kalır, dilinle iki saat çıkartmaya uğraşırsın onları, anlatırken tadı ağzıma geldi bak. Bir de özellikle son yıllarda nar suyu patlama yaptı. Anneler çok sağlıklı olmasının, trendy gençlik de onunla aynı zamanda moda olan Absolut vodkayla içilen modelinin hayranı oldu.

Geçen gün bi video gördüm nar tanelerini çıkartmakla ilgili, Martha Stewart'ın. Youtube'da yok, o yüzden Facebook linkini vermek zorundayım. İşte bu. Çok değişik bi yöntem gibi geldi bana ve mutfakta bi şeyler yapabildiğimi anneme kanıtlayayım diye tahta kaşığımı aldım, taneleri dökücem derken hem narın hem benim canımız çıktı. Videodaki kadar başarılı olamadım tabi ki ve annem de ilgilenmedi benimle, neyse bu konumuz değil.

Martha Stewart'ın yanındaki kadın POM Wonderful diye bir sitenin sahibiymiş ve bu site tam bir nar manyağı.Bu siteye girdiğinizde karşınıza bir sürü nar tarifi, nar fotoğrafı yarışması, bir sürü nar zımbırtısı çıkıyor. Nar hayatımıza nasıl faydalı, nasıl antioksidan nasıl şöyle nasıl böyle, şirket kendini insan sağlığına adamış adeta. Adamlar narlı kahve, narlı dondurma, narlı çikolata, ice tea, her şeyi yapmışlar. Hayır narı ye tamam, suyunu iç anladım da narlı kahve içince ömrün 10 yıl artmıyor. Tabi şeftalili ice tea'nin kralı var piyasada, çıkarsalar kimse almaz, e bu durumda böyle şeylere yönelmişler. Para kazanmak için iyi bi yöntem, ne de olsa "sağlığa faydalı". Tıpkı bizdeki bu kadın programlarına çıkıp bir sürü malzemeli çay, macun tarifi veren ve iki çörek otu iki zencefil içtim diye romatizmasının düzelmesini uman bir grup insan yaratan "alternatif tıp"çılar gibi. Onlardan biri de halam. Her hafta yeni bir şey söylüyor "ama çok faydalıymış" diyerek.

Bu sektörün bir diğer elemanları da "elit manav"lar. Migros'un bir reyonunda böyle şeyler satılıyor. Yemin ediyorum ıspanak kökü ve pırasa sapı gördüm satılan şeyler arasında. Bu ürünler ne kadar satılıyor bilinmez ama en azından raflarda yerini almış.

Bu sağlıklı yaşam olayının bir parçası da yoga, pilates gibi aktiviteler. Ekrana eğitmen sıfatıyla çıkan kimseler, 70 yaşındaki babaannemi bile oturduğu yerden bir acayip hareketler (burnunu tutup bir sağ bir sol kolunu kaldırmaca) yaptırabiliyorlarsa, ben onları anca tebrik ederim. Ne de olsa Ebru Şallı'nın hüff'leri, Ahmet Maranki'nin armudun sapı üzümün çöpü muhabbeti alışıldık görüntüler artık hayatımızda.

Televizyonun bu sağlıksız "sağlıklı yaşam" dayatması kilo vermek isteyen çoğunluğu bayan kişilerin bazıları için gerçekten kötü sonlanıyor. Örneğin 19 yaşındaki Dila Kurt. Ender Kuşhan'ın otel ruhsatıyla işlettiği zayıflama merkezinde hızlı kilo verme sebebiyle kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi geçen sene. Ender Kuşhan'ın "bizim bir suçumuz yok" iddiaları da yalanlandı, haber burada.


Aşağıda bir örneğini gördüğümüz ünlü doktor ve diyetisyenlerin kullanıldığı bazı zayıflama hapları da bir işe yaramamasına rağmen zayıflamak isteyenler için bir umut kapısı hala. Tabi kullananlar arasında baş dönmesi, tansiyon yükselmesi, hatta kalp krizine varan yan etkiler görülebiliyor. Üstelik verilen kiloların fazlasıyla geri alınma ihtimali de yüksek.

HAYIR REKLAM DEĞİL BU ÖRNEK RESİM

Demem o ki, artık her ay değiştirilen diyetlerden, ekrandan duyduğumuz yönlendirmelerle bir top üstünde bilinçsizce yuvarlanmaktan, kaynatıp içilen saçma sapan karışımlardan, nar suyu dolgulu çikolata drajesinden, Hürriyet'in Sağlıklı Yaşam sayfasında bel ölçen mezura görmekten vazgeçsek de daha aklı başında, daha makul şeyler yapsak sağlık için. Neyse diyeceklerim bugünlük bunlar. Haydi görüşürüz.

6 Aralık 2009 Pazar

Alın Size Eğlence: iSketch

Her zaman şu çizim pad'lerinden istemişimdir. Hani bilgisayara takılıp kağıt üstünde çizer gibi çizim yapılabilen aletlerden. Bu oyunu oynarken siz de onun eksikliğini hissedeceksiniz. Bu bir çizim tahmin etme oyunu. Odadaki her oyuncuya (en fazla 10 veya 11 kişi olunabiliyor) sırayla birer kelime veriliyor. Oyuncu da belli bir süre içinde bu kelimeyi çizerek mümkün olduğunca fazla kişinin bilmesini sağlamaya çalışıyor. Bilen kişi sayısı arttıkça, kazandığınız puan da artıyor.

Oyunu ister Türkçe, ister İngilizce oynayabilirsiniz. Türkçe olan kelimeler daha zor "tımarhane, müfredat" gibi şeyler çıkabiliyor. Bir de tabi bazı Türklerin chat muhabbeti de dayanılmaz oluyor alttaki chat kutusunda. İngilizce oynarken kelime dağarcığınız gelişebiliyor gerçekten, ayrıca yan pencerede mutlaka bir sözlük açın, çünkü Türkçe'sini bildiğiniz bir şeyin İngilizce'sini bilmiyorsunuz, aklınıza gelmiyor, veya eşseslisini sorduğunda onu aramanız gerekebiliyor.




Uzun bir aradan sonra bugün bu oyun tekrar aklıma geldi ve oynayayım dedim. Şansıma daha ilk oyunda "turkey" kelimesi çıktı. Anlatan da bu kelimenin karşılığı olan "hindi"yi çizmek zor geldiğinden, Türk bayrağıyla anlattı. Yani oyunda önemli olan, kelimeyi basit ve çabuk anlatmak. Örneğin resimdeki kelime "earring"- yani küpeydi. Ayrıca kelimeyi bölerek anlatabiliyorsunuz. Mesela "açıkgöz" kelimesini sayfayı ikiye bölerek bir tarafa açık kelimesini anlatacak bir şey, bir tarafa da göz çizerek çok daha çabuk olabilirsiniz.

İşte isketch bu. Ben bu oyunu çok seviyorum, umarım siz de seversiniz. Görüşürüz.

5 Aralık 2009 Cumartesi

Bir İngiliz Çıtırı: Lily Allen

İngilizler'e karşı bir sempatim var. Küçük yaşta Harry Potter ile başladı bu sempatim. Aksanlarının fonetiğini duydukça hoşuma gitti. Pink Floyd dedin mi akan sular durdu zaten. Muse, Coldplay, Radiohead falan da hep buradan çıkma.



Daha önce lisedeki sınıfımda bilgisayardan yükselen sesini duyduğum bu kızı tek başıma oturup hiç dinlememiştim. Ta ki bu şarkıyı görene dek. Keane'in Everybody's Changing'ini söylüyor. Everibadi değil, everibodi şeklinde hem de. Dünden beri 50 kez dinlemişimdir, çok hoş bir sesle yumuşak ritmlerle sürüp giden bitmesini istemediğim bi şarkı bu. Brit pop işte.

Aslında benim gördüğüm kadarıyla, rock/alternatif müzik dinleyen insanlar, başka tür müzik dinlemeyi pek yediremiyorlar kendilerine. Demek istediğim jazz, klasik falan değil, pop, hiphop gibi şeyler. Nitekim Youtube'da bu kızcağızın bir videosunun yorumlarında bi rockçı abimiz şey diye yazmış: "Bu şarkıyı çok seviyorum ama kimsenin beni bu şarkıyı dinlerken görmesini istemiyorum, bu yüzden tek başımayken dinliyorum." Çünkü ben de dahil birçok kişi insanları müzik türlerine göre ayırmayı pek seviyor. Beni bu konuda yanıltan birkaç kişiden sonra, artık Bengü veya 'Serdar'(sevdiğin ünlüye ismiyle hitap etme dürtüsünü, geçen gün Ersin Karabulut'a Ersin diyerek ben de yaşadım.) dinleyen insanlara hemen yaftayı yapıştırmıyorum.

Bugün komplekslerimi aşmak, "ben de Lily Allen dinliyorum" diyebilmek, size şirin bir şarkı önerebilmek, yeni yüklediğim Youtube Downloader'ı denemek ve sayfaya video koyabiliyor muyuz görmek adına, bunu sizlerle paylaşıyorum.

7 ay sonra Cambridge'den bildirebilmek dileğiyle.

4 Aralık 2009 Cuma

Saçlarımı boyattım!

Bugün oturdum sizlerle ne paylaşayım diye düşündüm düşündüm, bir şey yazmayayım dedim ama zaten az olan izleyici kitlemi daha da daraltmayayım diyee bari Photoshop'ta hiçbir tutoriala bakmadan yapabildiğim tek şeyi, yani yukarda gördüğümüz saç boyamayı anlatayım dedim.


Öncelikle Photoshop'ta kullanmak istediğimiz resmi açıyoruz. Layer'ı kopyalıyoruz (duplicate layer).
















Sonra bu resimdeki gibi, boyamak istediğimiz saçı lasso tool (tool box'ta sol sırada üstten 2.) ile seçiyoruz ve onu istediğimiz renge boyuyoruz.




















Bunu yaptıktan sonra, solda gördüğümüz kutucukta "Normal" yazan sekmeyi değiştiriyor ve "Soft Light" yapıyoruz. Böylece, işte Pınar'ın son hali:





















Bence yakıştı, ayrıca da gerçekçi durdu. İşte bu yüzden bazı işlerimde paint yerine fotoşop kullanmak daha güzel oluyor. Tabi bildiğim, ya da tutoriallardan bulabildiğim kadarıyla. Modelim Pınar'a da resmini kullanmama izin verdiği için teşekkür ediyorum.

Görüşürüz.

3 Aralık 2009 Perşembe

Gurbet ellere gitmek isteyen diş hekimi adaylarına

Evet sevgili diş kardeşlerim, yaz için okul arama çalışmalarıma başladım. Dedim ki dil okuluna gitmeyeyim, diş okuluna gideyim, hem dilime hem işime yarasın. Bu yüzden bazı forumlara girdim aradım taradım. Böyle bir site var mesela, dental & medical school'lara gidiyorsun yazın. Ama araştırdım ve orada aldığın dersi bizim okulda saymadıklarını öğrendim ne yazık ki.

Bir başka icraatim de şu siteyi bulmak oldu. Başlık ilgimi çekti çünkü ABD'deki bir sürü diş hekimliği fakültesinin bir sürü özelliği yazıyor. UCLA, Harvard deyip yanılmayın, onlar da insan, onlar da notları fotokopi çekiyorlarmış, hasta yarışına giriyorlarmış. Bir de 2.sınıftan itibaren yaz tatilleri çok az oluyormuş galiba. E bizde en azından 4.sınıfta oluyor öyle şeyler, ya da 3.

Bir de Vagan diye 2.sınıf bir Amerikalı diş hekimliği öğrencisinin blogunu buldum. O da burada. Blogunun adresi Manic Molar*, şahsen bende "İngilizce espriyi anladığını belli etmemek için komik olmasa da gülen insan"da yarattığı duygunun aynısını yarattı, beğendim o yüzden, "molar ne demek biliyorum" hesabı.
*Kimyadaki molar zannetmeyin, büyük azı dişi.

Bir şey daha öğrendim ki, benden yurtdışında çalışmak isteyen diş hekimi adaylarına gelsin: ABD bizim mezun olduğumuz okulu okuldan saymıyormuş. Bazı eyaletlerde Dental Assistant olarak çalışabiliyormuşsun sadece. Yani yardımcı. Orada 6 aylık 1 senelik kurslara katılıp sertifika alman gerekliymiş diş hekimliği için. Tabi bir de çalışma izni falan var, zor iş. Neyse zaten ülkemizde de yeterince DMFT (çürük çarık bozuk kopuk diş / decayed, missing, filled teeth) var, aç değiliz açıkta değiliz şükür. Bugünlük bu kadar. 3 Aralık Engelliler Günü'nüz kutlu olsun.

1 Aralık 2009 Salı

Rushmore Dağı ve Niagara Şelalesi


Bi oyun biliyorum. Çok zevkli, ilk zamanlarda başından kalkamadığım bir oyun. Bu oyunda Dünya'nın ünlü yerlerinin, ülkelerin başkentlerinin, şehirlerinin yerlerini bulup işaretlemeye çalışıyorsunuz. Ne kadar yakın işaretlerseniz, o kadar çok puan alıyorsunuz. Oyunun alt kısmında da işaretlediğiniz yerle ilgili küçük bir bilgi yer alıyor. Dünya Haritası bilginizi ilerletmek için süper fırsat, hem de eğlenceli. Ahanda link.

30 Kasım 2009 Pazartesi

Hastane Dizileri ve Jules




Oldum olası hastane dizilerine bir sempatim vardır. Scrubs değil de, House M.D. ve Grey's Anatomy'yi özellikle bu sezon kaçırmadan izliyorum. Hatta Grey's Anatomy'nin çevirisini yapıyorum. Halihazırda Grey's sezon arası vermişken, ben de 6.sezonun şimdiye kadar yayınlanan ilk 10 bölümünü burada yayınlayayım dedim. Paketteki 6 bölümü sadece ben çevirdim, 2 bölümde başka biriyle ortak çevirdim, 2sine de karışmadım. Buradan diğer çevirmen arkadaşlara da teşekkürler.

Altyazı paketini buradan indirebilirsiniz.

Bu kadar çevirdik, bari birkaç şey de yazayım hakkında. Grey's Anatomy Meredith Grey adlı bir doktorun ve onun doktor arkadaşlarının hikayesini anlatıyor. İlk sezonda intern olan karakterlerimiz, 6.sezonda asistan oldular. Her bölümde mutlaka birkaç vaka oluyor, fakat House gibi bu kişilerin tanı-teşhis sürecine değil, daha çok tedavi ve sonrasına, hasta yakınlarının davranışlarına tanık oluyoruz. House'dan bir farkı da, hastane dışındaki olaylara, aşka meşke daha çok yer vermesi. Çünkü bu hastanenin cerrahi bölümünün doktorları arkadaş, sevgili, eş, dost. Kısacası izlenilesi, tıp öğrencilerini (hatta benim gibi diş hekimliğini öğrencilerini de) cerrahlığa sürükleyecek, bazı bölümlerde bu kadar da olmaz denilen klişelerin kullanıldığı ama geri kalan yanlarıyla kendini affettiren bir dizi.

Yemin Ederim Aklıma Gelmişti!


Çocukken babama "baba para olmasaydı nasıl olurdu, insanlar gitseydi istedikleri şeyi alsaydı herkes mutlu olsaydı ya?" diye sormuştum. Şimdi bunu düşününce "aslında her şeyi biliyorduk, yaşarken bildiklerimizi hatırlıyoruz" fikri felsefe kitabındaki bir cümleden daha fazlası gibi geliyor. Neyse ne diyordum, adeta bir Dark Side of The Moon sonrası Roger Waters -bildiğin kapitalist işte- olan babam da bana "o zaman kimse çalışmaz ki" demişti. O gün bunun mümkün bir şey olmadığını küçük görkem kafama yazmıştım, ta ki yıllar sonra Thomas More'un Ütopya'sında da paranın olmadığını öğrenene dek.

İşte o gün yaşadığım "şerefsizim benim aklıma gelmişti sendromu"nu bugün bu siteyi görünce de yaşadım. Sitenin adı www.jinni.com . Last fm'deki olayın sinema versiyonu olarak özetleyebiliriz. Burada da izlediğiniz filmleri oyluyor, izlemek istediğiniz veya görmek istemediğiniz filmleri işaretliyorsunuz, böylece site de size hoşunuza gidebilecek filmleri öneriyor. Imdb'de top 250'den film seçmekten daha akıllıca, kişiye özel film önerisi. Arkadaşının "2012 süper film git görsel efekt zart zurt süper" önerisiyle gidip de beklediği üzre hayal kırıklığıyla geri dönen ben, bu siteyi önermeyi kendime bir borç biliyorum.

Günlerden Bir Gün

Uzun zamandır göremediğim Berilaycığımı gördükten sonra internette boş boş dolanırken, bir süredir aklımda olan blog fikrini hayata geçirmeye karar verdim. Nasıl bir şey olur, tutar mı, sıkılır mıyım bilmiyorum, ama en azından çevirilerimi, izlediğim filmlerin yorumlarını falan koyarım, hoş olabilir. Umarım.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...