3 Nisan 2011 Pazar

Liderlik Kursu

Siz hiç Tavuk Suyuna Çorba, veya The Secret kitaplarından birini okudunuz mu? Ya da yaşam koçu denilen ve çoğu birer şarlatan olan insanların konuşmalarını dinlediniz mi?

Okulun olmadığı günler kahvaltı ederken hard diskte izlenmeyi bekleyen bir dizim yoksa, televizyonu açıyorum. O saatte tüm kanallarda yayınlanan sabah programlarında ya şifalı otçular, ya da hayata pozitif bakmamızı öğütleyen insanlar olur, ben bu adamları dinleyeceğime kanalı değiştirip izdivaç programlarını seyretmeyi yeğliyorum.

Bir doğum günümde The Secret kitabı hediye gelmişti. Okuyayım dedim, 3.sayfada sıkıntıdan ölüyordum, hemen bıraktım. Zira "Aynı pencereden dışarı bakan iki adamdan biri sokaktaki çamuru, diğer gökteki yıldızları görür." gibi laflar ufkumu genişletmekten çok midemde bir bulantı hissine sebep oluyor.

Geçtiğimiz hafta okulumda 3 günlük "Liderliğe Giriş Kursu" adlı bir kursa katıldım. İlk gün fakültemizin dekanı Prof. Dr. Hasan Meriç sahnedeydi. Hem çok eğlenceli, hem çok bilgili bir adam. Bize çocukluğundan itibaren dekan oluşunun öyküsünü anlattı, bir saatin nasıl geçtiğini anlamadık bile. Kurs boyunca bir tek ondan nasıl lider olunacağını öğrendim. "Ben lider değilim, sizin gibi biriyim"i hiç fark ettirmeden bize aşılamasıyla gösterdiği mütevazılık, öğrencilik yıllarından anlattığı anılarıyla nasıl takım olunacağını göstermesi, bir dekan olsa bile öğrencilerle ne kadar içten bir iletişim kurduğunu görmek kuru laflardan çok daha eğitici oldu benim için.

İkinci gün bir konuşmacı 2 saatlik bir seminer verdi. "Ah, ben nasıl tahmin edememişim bu kursun kişisel gelişim üzerine olacağını!" deyip durdum içimden. Adam sürekli "değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" tarzında klişe hayat sloganları savuruyor, bir de okulumuza tekrar gelmek istediğinden bahsedip duruyordu. "Nasıl bir kişiliğiniz var?" konulu testleri yaptığı kısımlar dışında uyumamak için zor tuttum kendimi. Testlerde, "başladığım bir işi mutlaka bitiririm / bitirmesem de olur" "kendime zaman sınırlaması koyarım / zaman önemli değil" tarzı kategorilere önem sırasına göre puanlar veriyordunuz. Benim kişilik kategorim ikisinin tam ortası çıktı. Aslında ikinci kısımda olmayı bekliyordum, çünkü her şeyimin mükemmel olmasını beklemem, çok titiz değilim, zaman konusunda çok rahatım, hatta her yere geç kalırım ama demek ki her şeye rağmen barındırdığım sorumluluk duygum bunları dengelemiş.

Üçüncü gün başka bir "yaşam koçu" geldi. Aslında anlattıkları fena değildi, ancak ben yine de burun kıvırdım, önyargılarımı yıkmak o kadar da kolay olmuyor. Konuşmaya başlamadan önce "Evet arkadaşlar, şimdi herkes yanındaki arkadaşına şöyle bir sarılsın." dedi. Bir baktım, benim yanımda kimse yok. Sağolsun öndeki arkadaşlar "gel, sen de bize sarıl" teklifi yaptı, ancak "gerek yok, gerçekten" diyerek geri çevirdim. Zaten bu sarılmanın da amacını anlayamadık, neyse.

Bu eğitmen de bize uygulamalı bir test yaptı: "Herkes yanındaki arkadaşla bir test yapacak: Biri yumruğunu sıksın, diğeri de onun elini açmaya çalışsın." dedi. Neyse ki yanıma bir kişi geçti de sol elim ve sağ elim arasında bir savaş başlatmak zorunda kalmadım. Eğitmen "Başlayın" dediğinde var gücümle yumruğumu sıktım. Yanımda oturan da aynı güçle açmaya çalışıyor tabi. Birden "Durun!" dedi eğitmen. "Arkadaşlar neden 'yumruğunu açar mısın?' demiyorsunuz?" deyince herkes gülmeye başladı. İşte ikna kabiliyeti böyle bir şey, diye noktaladı.



Lider olmak, hadi lider demeyeyim, başarılı olmak neye göre belirleniyor, bunları düşünüyorum o seminerden beri. Bizim okulda notlama sistemi iyiden kötüye şu şekilde sıralanıyor: AA, BA, BB, CB, CC, DC, DD ve F. Geçen dönemki en iyi dersim BA, iki tane de CB'm var - zaten toplamda 5 ders aldım-. Ancak etrafımdaki insanların bir çoğu, transkriptinde en az 3 tane AA olan ve böyle olmazsa gerçekten çok üzülecek tipler.

Ben de bazen düşünüyorum, notlarının iyi olması güzel bir şey, dur biraz üzüleyim halime, daha çok çalışayım diyorum, sonra fark ediyorum ki bunun benim için bir önemi yok. Bir film altyazısı yüklediğimde aldığım 100 teşekkür, benim için alınan 100 puandan çok daha önde geliyor. Bir muhabbet ortamında gündemde olup bitenler hakkında konuşabilmek, müzik, oyun, dizi, film gibi konularda fikrimin sorulması, bir ayda kaç kitap okuduğum kaç dersten 50'nin üstünde aldığımdan daha önemli.

Mezun olduğumuzda hangi mikroorganizmanın altın sarısı pigment salgıladığı konumuzun dışında kalacak, bir işimize de yaramayacak, ancak bir hastayla çeşitli konular hakkında konuşabilmek önemli olacak. Önümüze koyulan notlar değil, internette araştırdığımız yenilikler, diğer ülkelerin diş hekimliği alanında ne yaptığı ufkumuzu açacak. Kursta öğretilen şöyle bir şey vardı; yönetici olmak ve lider olmak birbirinden çok farklıdır. Yönetici, elinde olanı idare eden, lider ise hep değişime açık olan, daha ileriye gitmek için çaba harcayan ve bireysel başarıyla değil, takım başarısıyla ilgilenen kişidir. Lider olmak demek illa birilerini yönetmek değil, insan kendi kendine de lider olabilir, dendi. Yani lider olmak istemek egoistçe bir şey değil. Şimdi yazınca fark ettim ki, bunları aklıma sokmayı, kendi kendime bencil ve kibirli olmamaya dikkat etmeyi düşündürttüyse, aslında bu kurs o kadar da kötü olmamış.

Bizim okulda bırak takım başarısını, insanlar bireysel olarak öne çıkmak için yapmadığını bırakmıyor ve ne yazık ki bir tek bu kişiler başarılı oluyor. Okulun genelinde "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" tavrı hakim. Bir asistan birine haksız yere herkesin önünde bağırsa, düşük not verse, o kişi de dahil kimse sesini çıkarmıyor. İnsanlar bulduğu değişik ders notlarını birbirinden saklıyor ki sınavda öbürlerine fark atabilsin. Ya da üst sınıflardan duyuyorum, stajda puan toplamak - hastalara yaptığın işlemlerin her birinden puan alıyorsun ve her staj için belli bir puana ulaşman gerekiyor- için arkadaşlarının arkasından iş çevirenler çok var.

Yazıya liderlik kursunu, kişisel gelişimi sevmeyişimi anlatmak üzere başlamıştım ancak çok farklı yerlere geldi. Evet, önümde bir vize haftası var, ben elimden geldiği kadar - tamam belki de daha az - çalışıp yüksek not almaya çalışacağım, ancak yine de sınav sonucumun ortalarda bir yerlerde olacak olması benim için çok önemli değil. Zaten bize bu sınıfta öğretilen şeyler de bu mesleğin olmazsa olmazları değil. Bunun yerine gündemi takip etmek, sürekli bir şeyler öğrenmeye çalışmak, bir hobi edinmek, donanımlı bir insan olmak çok daha önemli.

Son olarak, notları iyi olan arkadaşlara kesinlikle bir kastım olmadığını, onlara herhangi bir imada bulunmadığımı belirtmek, hem derslerde hem diğer konularda başarılı insanların varlığından haberdar olduğumu söylemek, küçüklüğümden beri beni bu şekilde yetiştirerek yukarıdaki gibi düşünmemi sağladığı için aileme, özellikle babama teşekkür etmek isterim. Görüşürüz.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...