18 Temmuz 2010 Pazar

Cambridge'de bir Türk

Geçen haftasonu ev arkadaşım, hatta buradaki en iyi yabancı arkadaşım gitti. Şu an o evde iki tane pis kızla beraberim. İngiltere'de, Türkiye'de alıştığım gibi yaşamaya çalışıyorum. Kahvaltı için kendime bal, Nutella almanın yanında, Erikli Su bulmam benim için büyük bir mucize oldu. Buradaki suların tadı hiç güzel değil çünkü.

Her köşe başında bir kebap shop var. Hiç denemedim, ama dışarıdan bakıldığında çok pis yerler gibi duruyor, ayrıca yurt dışına çıkıp da kebap yemek kadar ters bir şey olabilir mi, adamlar kebap yemeye bize geliyorlar.

Bu haftasonum çok dolu ve yorucu geçti. Cumartesi York'a, Pazar da Londra'ya gittik. York Ortaçağ'dan kalan kaleleriyle, orada yıllarca hüküm süren Roma İmparatorluğu'nun kalıntılarıyla dolu bir şehir. Bir de York Castle Museum var ki, Ortaçağ'dan 60'lara kadar tarihin akışına tanıklık ediyorsunuz.

Victorian Street adlı, o döneme ait bir sokak yapmışlar. Sokakta gümüşçü, eczane, şekerci, oyuncakçı gibi dükkanlar ve okul, polis istasyonu gibi binalar var. Bazı dükkanların içinde gerçekten satış yapılıyor. Sokakta at arabaları dolaşıyor -hayır dolaşmıyor, olduğu yerde duruyor ama o izlenim verilmiş-.

Daha sonra kalenin zindanlarına geçtik. Burası ayrı ayrı koğuşların bulunduğu, yer altında bir bölme. Her koğuşta odanın duvarına projeksiyonla bir mahkumun görüntüsü yansıtılmış. Gerçek mahkumların gerçek hikayeleri dönem kostümleri giymiş oyuncular tarafından canlandırılmış. Eğer vaktimiz olsaydı da dinleyebilseydik burada anlatırdım ama maalesef oturup dinleyemedik. Zindanda kapkaranlık bir oda var, kapısı açık. İçeri bir giriyorsunuz, karşınıza aniden parlak bir yazı çıkıyor: ".... (tarihi tam bilemedim) 1747 tarihinde bu odada 9 kişi havasızlıktan boğularak öldü." Ve birden sesler duymaya başlıyorsunuz, nefes almaya çalışan insan sesleri. Hatta galiba odanın havası da azaltılmış, ya da psikolojik bir durum bilemiyorum ama benim de nefesim daralıyormuş gibi geldi.


Daha sonra diğer bölüme geçiyorsunuz. Burada ise artık Yakın Çağ'dan örnekler var. Örneğin oturma odasının 1800'lerden 1930'lara, 1950'lere kadar değişik örneklerini yapmışlar. Daha sonra temizlikle ilgili bir bölüme geçiyorsunuz ve çeşitli dönemlerin banyolarını görüyorsunuz. Mesela 1900'lerde mutfakta duran bir küvete ocakta ısıtılan suyla doldurup tüm aile aynı suda yıkanırlarken, sadece 20 yıl sonra sıcak soğuk su musluklarının olduğu modern, fayanslı banyolara geçiliyor. Yandaki resimde de merdaneli çamaşır makinelerini görüyorsunuz.

York'ta saat 19:30'da hayalet avı turları başlıyor. Bunlar York'ta yaşanan (!) doğaüstü olayların anlatıldığı, yerlerin gezildiği, turist çekmek için birebir turlar. Akşam orada olsaydık katılmayı isterdim ama rehberimizin dediğine göre pek bir şey kaçırmış sayılmam.

Pazar günü de Londra'ya gittik. Ama onu bir sonraki yazıda yazarım artık.

Bugün de Cambridge'de mutlaka yapılacaklar listesinde ilk sıralarda yer alan "Punting" yaptık. Küçük kayıklarla Cam Nehri'nde yapılan gezintiye verilen isim. Kayıkta 6 kişiydik, hepimiz kızdık. Halbuki kayığın gerisinde durup o sopayla kayığı yürütecek güçlü kuvvetli biri lazım. Biz tabi 15 dk. boyunca olduğumuz yerde burnumuzu doğru yere vermeye çalıştık. Bunu başardıktan sonra, tam 10 m. ilerledik diye sevinmeye başlamışken, o güneşli hava bozdu, gök gürledi, bir yağmur bastırdı ki, ben buraya geldiğimden beri böylesini görmemiştim. Tam yarım saat boyunca bir arpa boyu yol gittik, iliklerimize kadar ıslandık. Bir de sürekli komşu kayıklarla çarpışıyoruz, yan kayıktaki kız ayağa kalkmış güya komiklik olsun diye küreğini suya yan yan çarpıp duruyor, üstümüze su sıçratıyor, zaten canımız burnumuzda suyla cebelleşiyoruz, en sonunda buna "Bana bak, bi daha öyle yaparsan iterim seni aşağı" diye bağırdım, baktım hala boş boş bakıyor, gülüyor mülüyor edepsiz. Hayır laftan da anlamıyorlar.

Dün de bizim evde Türk Günü yaptık. Türk malları da satan bir marketten bulgur, salça alıp kısır yaptık, Tesco'dan kebap alıp fırında pişirdik, burada "wrap" denilen şeyleri de lavaş gibi kullanıp dürüm yaptık. 9 tane Türk Cambridge'de çok güzel vakit geçirdik, valla yabancı insanlar hiç böyle değiller.

Not: İngiltere'de durakların niye ters olduğuyla ilgili bir şeyler saçmalamışım geçen, o öyle değilmiş. Bekleyenleri yağmurdan ve rüzgardan korumak içinmiş. Bir de anahtarlar ters sokuluyor. Tırtıklı kısım üste bakacak şekilde yani. Öyle işte, görüşmek üzere.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

babaannemlerde merdaneli çamaşır makinesi vardı,kapağıyla oynamayı çok severdim,böyle minibüs kapağı gibi yapıp oynardım açıp kapatıp

Nightstalker dedi ki...

Ingilterede 1. yilini devirmis bir DP forum uyesi olarak :) sana volvic marka suyu onerebilirim. Tam olarak bizim sularimiz kadar kaliteli ve guzel olmasa da, bizimkilere en yakini o. Buxton'dur, evian'dir falan, aman uzak ol :D

londrada asagi yukari butun lokal bakkalarda, marketlerde Turk sulari bulunuyor. Ozellikle erikli ve saka. Ayrica kuzey londrada zaten bakkalarin %70'i Turk oldugu icin sorun degil :D

jules dedi ki...

Volvic içiyorum evet. Buxton da fena değil ya, o da gider.

Burada da bir Arap marketinde Erikli satılıyor. Başka bir yerde de Saka gördüm. Ama Saka'yı sevmezdim zaten

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...