29 Mart 2010 Pazartesi

İngiltere'de bir Görkem

Kaç senedir istediğim bir şey var. Uzun zamandır aldığım İngilizce eğitimini, yazın bir süre İngiltere'de kalarak pekiştirmek. Babamın "daha küçüksün" bahanesi, üniversiteye geçmemle geçerliliğini yitirince, ben de Şubat ayında çalışmalara başladım. Bu işi yapan bir sürü yurtdışı eğitim acentası var. Siz gitmek istediğiniz yeri, İngilizce seviyenizi, kalma sürenizi söylüyorsunuz, onlar da size çalıştıkları özel dil okullarını sunuyorlar, aralarından seçim yapmak size kalıyor.
İtiraf etmeliyim ki ben bir Harry Potter fanıyım. Daha küçük yaşlardaki gibi fan sitelerini takip etme, kitapları tekrar tekrar okuma gibi şeyleri yapmasam da, hala kalbimin derinliklerinde bir Harry Potter ve Hogwarts sevgisi var. Hogwarts -hepimizin de bildiği gibi- Harry'nin okuduğu büyücülük okulu.



6. sınıftayken-pek de küçük değilmişiz evet- bir arkadaşımla beraber okulda hiç açılmayan bir kapı keşfetmiştik. O kapının arkasında Hogwarts'a giden bir yol olduğuna birbirimizi inandırmıştık ki, her öğle teneffüsünde tel tokalarla o kapının yanına gidip kapıyı açmaya çalışıyorduk. Ta ki bir gün o kapıyı açık görene kadar. Meğersem kantinin deposuymuş.
Neyse, bu travmatik olayı bir kenara bırakır ve Hogwarts'a dönersek, onun gotik mimarisi, yüksek kuleleri, işlemeleri beni cezbetmişti daha çok. Ve sanırım bu yüzden, İngiltere'de üniversiteleri ve mimarisi ile meşhur Cambridge ya da Oxford şehirlerinden birine gitmek istiyordum.Uzun süren bir karar verme aşamasından sonra, 2 aylığına Cambridge'e gitmeye karar verdim.

Bugün pasaport işlemleri için Büyükçekmece Emniyet Müdürlüğü'ne gittik annemle. Sırada beklerken insanlarla ilgili birkaç şey gözlemledim. Öncelikle bir teyze vardı sırada bekleyen. Bıyıklı olmasının dışında, bildiğimiz teyze. Sıra ona geldiğinde teyzenin nüfus kağıdının yanında olmadığı anlaşıldı. Meğer oğlu alıp harcı yatırmak için bankaya gitmiş, teyzeye de sırada beklemesini söylemiş. Teyze başladı oğluna söylenmeye "ben ona dedim bak bıraktı beni getti". Sıradaki birkaç kişi teyzeye harç olmadan zaten işlemi yapamayacaklarını söylese de, teyze oğluna söylene söylene bir hal oldu.

Daha sonra sıraya giren bir adam "Aa, parmak izi de mi lazım?" dedi. Tabi hemen herkes "E tabi yasa çıktı şu tarihten sonra alınan pasaportlarda istenmiyor ..." diye açıklamaya başladı. Önümüzdeki adam "Ben birkaç sene önce Amerika'ya vize aldığımda benden de aldılar." diyerek o topraklara ayak bastığını hepimize söylemiş oldu. Annem de altında kalmayarak "Evet, 2004'te bizden de istemişlerdi." diyerek durumu 1-1 yaptı. Bunun üzerine karşı tarafın oğlu tekrar atağa geçerek "Ben de 2007'de verdim." dedi ve öne geçti (!). Babası da "Ama oğlum sen zaten orada okuyordun." cümlesiyle oğlunun golünü taçlandırdı.

Bu sırada sırtında kürkü, elinde araba anahtarlarıyla kokoş bir teyze geldi ve pasaport müraacatlarının nereden yapıldığını sordu. "Uzatma yapacağım." diye özellikle ekledi, (uzatma ve yeni pasaport çıkarma aynı yerden yapılyor, zaten o an sadece bir kişi vardı ilgilenen). Ne de olsa yurtdışına çıkmamış olmanın ayıp sayıldığı bir ortamdayız. Annem kadına yan taraftan form alıp kutuya 1 lira atması gerektiğini anlattı. Kadın kutuyu yanlış anladı, para kutusunun yerine kapaklı, üstünde "Kime hizmet ettiğimizi görmek için kapağı açıp bakınız." yazan, içinde ayna olan (bu da ayrı bir yazı konusu olurdu ya, neyse) kutunun tepesinde bir süre para atma yeri arayarak bizi baya güldürdü. Araba anahtarları ve kürküyle oluşturduğu imajı, bu hareketle beraber çöpe atmış oldu.

Ben de bankada annemin veznedeki bayanla yaptığı sohbette "İngiltere'ye gidiyor, dil öğrenmeye" lafına bozulmuş, "öğrenmek mi,nasıl ya?" dememek için kendimi zor tutmuştum. Hayatımda bir daha görmeyeceğim biri benim İngilizce seviyemi bilse n'olur, bilmese, değil mi?
Ama insan o an öyle düşünmüyor, hangi ülkelere gittiğini, neyi ne kadar bildiğini 5 dakikalığına konuşacağı birine bile anlatmaya çalışıyor. Çünkü bir toplumda yaşıyoruz ve herkes kendini etrafındakilere beğendirmek, takdir görmek istiyor. Diş hekimliği öğrencileri, daha da fazla ihtimalle tıp öğrencileri toplumdaki yerlerini daha kolay edinebiliyorlar.

Geçen gün teyzemle beraber bir kolejde okuyan kuzenimi okuldan almaya gittik. Birkaç veli daha vardı ve elbette konuşma okul-çocuklar ekseninde sürüyordu. Velilerin hepsi okuldan memnun olmadıklarını söylediler, eğitim kalitesinin düştüğünden yakındılar. Annelerin bir tanesi bir ara dedi ki "Geçen bizim bilmemkimin annesiyle konuştum, MEV'e almış çocuğunu, çok memnunmuş. Kadın dişçi yani biliyor da konuşuyor.". İtiraf etmeliyim ki, kadının bu söylediği çok da hoşuma gitti.

Ne yapalım, bu böyle. Unutmadan söyleyeyim, pasaportumu "uzatmaya" gittim, sonra yanlış anlaşılma olmasın ..

21 Mart 2010 Pazar

Sarı Ranger

Eskiden Power Rangers vardı, yaşıtlarım hatırlayacaktır. Bunlar süper güçleri olan 5-6 tane kahramandı, her birinin kostümlerinin rengi farklıydı. Grupta 2 tane kız vardı, Pembe ve Sarı Ranger. Bütün kızlar Pembe olurdu, ben Pembe olma tartışmasına girmemek için mi, yoksa gerçekten onu istediğim için mi bilinmez, hep Sarı Ranger "olurdum".

Çocukken evcilik veya bu tarz Power Rangers'çılık oyunlarında herkes bir şey olur. Cadılar Bayramı'ndaki gibi değil, kimsenin kostümü falan yoktur ama herkes kendini o kadar kaptırır ve bu ruh o kadar sağlamdır ki, ihtiyaç da olmaz. Dövüş sahnelerinde, yeşil ekran önünde karşısında gerçek bir canavar varmış gibi dövüşen aktörlere taş çıkarırcasına oynar herkes.



Büyüdükçe böyle oyunlar oynamasak da bir şey olmaya özenmeye devam ederiz. Mesela uzaklara bakarken fotoğraf çektiren arkadaşınızın bu fotoğrafı feysbukta paylaşırken altında duygusal bir şarkının sözlerini kopyala/yapıştır yaptığını görmüşsünüzdür. Hani sanki o şarkıyı o söylüyor da o fotoğraf da klibinden bir görüntü. Hey Allahım.

O değil de, illa bir şey yaptığını göstermek isteyen tipler de var. Geçen gün yapılan sunumun konusu nargile. İşte nargilenin tarihinden, parçalarından falan bahsediyorlar. Bu sırada sınıftaki nargile içicilerden bir iki tanesinin içleri hop hop ediyor, bir şey söyleme arzusuyla yanıp tutuşuyorlar belli ki. Gözüme çarpan biri, sürekli konuyla ilgili yüksek sesli yorumlarıyla hepimize haftada bir içtiğini duyuruyor. Arada bir "elmalının üstüne tanımam" gibi kişisel görüşlerinin yanı sıra, bazen de "nargilede dumanı üflemek önemli" gibisinden cümleleriyle bir bilirkişi olduğunu belli ediyor. En sonunda hocanın "sen çok içiyorsun galiba" sözüne "evet hocam iyi içiciyim" yanıtını göğsünü gere gere veriyor.

Hepimizde bu hal ara sıra kendini gösteriyor, örneğin arkadaşlarıyla oturduğu bir ortamda pek bilinmeyen, ama senin dinlediğin bir grubun şarkısı çalınıyorsa, o grupla ilgili bildiklerini sıralıyor insan. Veya daha önce kendisinden başka kimsenin gitmediği bir restorana, kafeye gidildiğinde menüdeki her şeyi tatmış gibi bir havaya bürünüyor, millete önerilerde bulunuyor.

Çocukken kendimizi Pikachu sanıp da camdan atlayacak kadar kaptırmadık neyse ki, ama Sarı Ranger kimliğini benimsemiş biri olarak söylüyorum, küçükken hevesinizi iyice alın, sonra etrafta Vedat Milor kılıklı laflar, Bengü tarzı pozlar, şuh bakışlar, vantilatör tutulmuş saçlar görmek istemiyorum. Haydi selametle.

7 Mart 2010 Pazar

Herkesi Bilen Adam

Evet, eşyalar bitti, şimdi sıra kişilerde. Söyleyeceğim sitede Akinator, sizden bir kişi tutmanızı istiyor. Bu kişi Çizmeli Kedi de olabilir, Angelina Jolie de, Ferhat Göçer de. Sonra size sorular soruyor ve aşağıdaki "Evet, Muhtemelen, Bilmiyorum, Pek Sayılmaz, Hayır" seçeneklerinden birini işaretliyorsunuz.



Akinator, Her Şeyi Bilen Kadın'dan bile daha çok şey biliyor. Şirine'yi sordum az önce, hemen bildi. Annenizi, babanızı da biliyor. Kendinizi tutarsanız size bir sürprizi var. Bildikçe hırs yapıp daha zor şeyler aramaya başlıyorsunuz. Yalnız oyun İngilizce, ama çok kolay bir dili var.

İşte adresi: http://en.akinator.com/

Düzeltme: Bazı arkadaşlar "Ya bu adam hiçbir şeyi bilemiyor ya" diye şikayetlerini iletiyorlar. Öyle bir şey yok. Sen kalkıp da Pamuk Prenses'in saçına kahverengi dersen, adam tabi bilemez. Sorulara düzgün cevap verirseniz biliyor. Ama Türkiye'nin Asya mı Avrupa mı sayıldığı muallak. Asya derseniz Uzakdoğu'ya kayıyor, Avrupa derseniz Polonya'ya falan. Yoksa oyunun veritabanında ekşisözlük'ün kurucusu ssg(Sedat Kapanoğlu) bile var.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...