22 Nisan 2010 Perşembe

Tek Başına Sessiz Sinema

Evde oturup sıkılıyorsanız, benim gibi isketch'ten de bıktıysanız o zaman sizi biraz oyalaması için bir oyun önereceğim. Bu bildiğimiz sessiz sinema. Yalnızca filmi siz değil, karşınızdaki çocuk anlatıyor.

Gençtürksel reklamı, ama bir süre sizi idare eder.

Buyurun link.

6 Nisan 2010 Salı

Mevlana Beni Görse "Sen Gelme" Derdi

Geçen haftasonu TDB Öğrenci Kolu 4. Ulusal Kongresi için Konya'daydım. Aytaç, Pınar, Tan, Nilüfer de geldiler. Gidişimizi trenle, dönüşümüzü uçakla yapmaya karar verdik; çünkü döndükten sonraki gün başlayan vizelere çalışmak için zamanımız kalsın istiyorduk.

Cuma sabahı eşofmanlarımızı giyip, bavullarımızı alıp okula gittik. Akşam 19:40'ta kalkacak trenimizin sabah 8:40'ta Konya'ya varması planlanıyordu. Bu benim ilk tren yolculuğum olacağı için biraz meraklı, biraz da tedirgindim. Örtülü kuşetli denilen, istendiğinde yatak olabilen 4 koltuklu bir kompartımandan aldık biletlerimizi. Saat 6 civarında Kabataş'tan motorla Haydarpaşa'ya geçtik. Trenimizi biraz arayıp bulduktan sonra kompartımana geçip oturduk. Yol boyunca şen şakrak olan grubumuz bir anda sessizliğe bürünmüştü. Çünkü sıcak, boğucu, havasız bir ortamda, loş ışıklar, 4 koltuk ve 5 kişiydik.



Tren hareket etmeye başladığında, hava kararmış, ışıklar yanmış ve camdan giren hava sayesinde kompartımanımız havalanmıştı. Ama trenin yavaşlığı, kasveti ve kompartımanın ufaklığı yüzünden herkesin uykusu geldi. Bir iki saat bu şekilde takılıp yanımıza aldığımız çubuk kraker, bisküvi gibi abur cuburların birazını tükettkten sonra, gidip yemekli vagon denilen yere bir bakalım dedik. Ray Restaurant diye özel bir işletmeye verilen bu vagonda, bir garson, bir de aşçı bulunmakta. Şunu söyleyeyim, aşçı trende sigara içiyor, vagon kötü kokuyor, garson laubali, porsiyonlar küçük ve pahalı.

Trende uyuma konusuna gelince, eğer kulak tıpanız varsa bunu yapmanız daha kolay olacak ve trende uyuduğunuz her dakikaya şükredeceksiniz. Neden derseniz, çok ses çıkarıyor ve içerisi çok sıcak (klimayı kapatamadık, ya sıcak ya soğuk üflüyor).

Neyse, yaklaşık 12 saatlik yolculuğun sonunda Konya'nın biraz dışındaki Sarayönü'nde indik. Neyse ki trende bulunan 20 kadar Yeditepeli -özellikle temsilcileri Nurettin- vardı ki, sabahın köründe rayların ortasına indikten sonra bir minibüsle Rixos Konya'ya gidebildik. Otelin giriş kapısı şu döner kapılardandı ve üzerine bir semazen resmi yapıştırılmıştı. Kapı döndükçe semazen de tam tur dönüyor, Konya'ya geldiğinizi size hatırlatıyor.
Odaya en erken 12'de giriş yapabileceğimiz için bavulları lobiye bıraktık, üstünü değişmeyenler değişti (biz trende halletmiştik), Selçuk Üniversitesi'nin bizi almaya gelen servisine bindik ve 10 dk.da kongre merkezine vardık.

Konya ekibi bizi güzel karşıladı. Organizasyon iyiydi, kayıt masalarına gidip isminizi söylüyorsunuz, onlar da size yaka kartınızı, içinde ilaç promosyonu olan defterler, kalemler ve katılım sertifikanızı içeren TDB baskılı laptop çantanızı veriyor ve yolu gösteriyorlar. Bu promosyon defterler beni çok sevindirdi, çünkü hem doktorlara dağıtılan bu ürünlerle "meslek hayatımda" ilk kez karşılaşmış oldum, hem de yapışkanlı, renkli irili ufaklı bir sürü not kağıdım oldu.


İlk panelden sonra (Yurtdışı ve Türkiye'de Diş Hekimliği Eğitimi) otele gidip yerleştik. Arkadaşlarım odalarında yayılıp kaldılar, fakat ben farklı bir şehre gelip sadece otel görüp dönmeyi kendime yediremedim. Sonunda benim ısrarlarım ve arkadaşlarımın gönülsüzlüğü karşılaşmasında ben galip geldim. Önceki gece trende uyuyamayan Pınar ve Aytaç hariç geri kalanımız şehir merkezine gitmek üzere otelin önünden geçen mini tramvaya bindik. Tabi ben saf, Akbil'in bütün Türkiye'de geçtiğini sanıyorum. Halbuki orada El Kart varmış. Tramvayda para kabul etmiyorlar, dolayısıyla yanında bileti veya El Kart'ı olmayanlar, soruyorlar "El Kart'ı olan var mı?" diye ve mutlaka bir veren çıkıyor. İşin garibi, bunun karşılığında para falan vermiyorlar, bir teşekkür yetiyor.

Şehir merkezinde önemli iki yer varmış: Mevlana Türbesi ve Aleaddin Keykubat Camii. Biz Mevlana Türbesi'ne gittiğimizde oradan ayrılmakta olan kongre grubuyla karşılaştık. Hazır yanlarında rehber varken onların peşine takılalım dedik ve türbeyi göremeden oradan ayrıldık.

Aleaddin Keykubat Camii'nde en çok ilgimi çeken şey caminin içinde yerden yaklaşık 1.5 m yükseklikteki "loca" oldu. Burada sarayda kalan sultanlar, sadrazamlar ve devletin ileri gelenleri namaz kılarmış. Esas soru, herkesin eşit olmasını öngören bir dinde nasıl böyle bir ayrıcalığın yapıldığı. İşin aslı şuymuş; eskiden önemli insanlar, devletin ileri gelenleri namazda secdeye gittikleri sırada arkalarından hançerlenerek suikaste kurban giderlermiş. Yani bu loca onların güvenliği için yapılmış.

Bir iki saat Konya'yı gezdikten sonra, akşamki yemeğe hazırlanmak üzere otele döndük. Ben saçlarımı maşalamak için 2 saat uğraştım, sonuç olarak 1 saat gecikmeli olarak yemeğe gittik. Yemekten sonra müzik başladı, herkes piste koştu, Ankaralı Namık, Konyalım gibi şarkıları duydukça yerlerine dönmeye başladı. Topuklu ayakkabılardan dolayı ben de gecenin sonunda yerimden kalkamaz hale gelmiştim.

Gece geç yattığımız için Pazar günkü ilk 2 paneli kaçırdık. Yetiştiğimiz panel öğrenci sorunlarıyla ilgiliydi. Her ilin temsilcisi kendi illerindeki üniversitelerin sorunlarından bahsetti. Kırıkkale'nin temsilcisi, ilk sene laboratuvarları bile olmadığını, sınıf sıralarında sabun oyduklarını anlattı, Marmara Üniversitesi'nden bir öğrenci çok eski tekniklerle röntgen çektiklerini. Genel olarak edindiğim izlenim şudur ki; Ankara'da diş hekimliği okuyacaksanız Gazi Üniversitesi'ni tercih edin. İstanbul'da ise Marmara Üniversitesi'nea gitmeyin.

Daha sonraki panel çok daha eğiticiydi. Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'nde ders veren bir anestezi uzmanı doktor, bize hastalarda karşılaşabileceğimiz acil durumlardan, ne yapmamız gerektiğinden bahsetti. Öyle ki kalp krizi geçiren veya alerjik reaksiyon sonucu nefes alması birden güçleşen hastalarda birkaç saniye ile hastanın hayatını kurtaracak yöntemler anlattı.

Akşam küçücük fıçıcık Konya Havalimanı'ndan uçakla İstanbul'a döndük. Trende beraber geldiğimiz Yeditepe grubu da oradaydı. Gezinin sonunda onlarla vedalaşıp evlerimize döndük.

Sonuç olarak biraz öğrendik, biraz daha fazla eğlendik, gezdik, gördük, geldik. Eksiklerimiz Mevlana Türbesi'ni görememek, etli ekmek yiyememek ve Sema gösterisi izleyememek oldu. Bu durumda Konya'ya gitmiş sayılır mıyım bilmiyorum, başlığı da o yüzden koydum.
Bu kongre seneye İzmir'de olacak diye bir söylenti var, onun daha da güzel olması dileğiyle.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...