2 Ekim 2010 Cumartesi

Bir Otobüs Hikayesi

O Cumartesi günü, Taksim'den iki katlı ekspres otobüse ilk duraktan binmeme rağmen ayakta kalmıştım. Aslında ayakta gitmiyordum, sadece oturacak bir koltuğum yoktu. Tek artısı adının "oturmak" olduğu ancak ayakta kalmaktan daha iyi mi kötü mü olduğuna karar veremediğim 'kaba eti merdivene koyma' eylemini gerçekleştiriyordum. Oturduğum basamak kafamı kaldırıp pencerelere baktığımda bulutları, eğilip aşağıya baktığımda ise asfalttaki çizgileri gördüğüm bir yerdeydi, merdivenlerin tam ortası. Arada sırada duyduğum acı fren seslerine normalde olduğu gibi dönüp bakamıyor, tahmin yürütmekle yetiniyordum. Bir de "Şimdi bir kaza yapsak acaba burada bana ne olur, daha mı iyi daha mı kötü?" gibi hesaplar peşindeydim.


Merdivenlerde oturmanın çilesi az önce de dediğim gibi ayakta durmanın çilesiyle yarışır. Yukarıda oturacak yer olmasa da aşağının kalabalığından kaçıp orada ayakta durmak isteyen insanlar yanınızdan geçip durur, merdivenin sertliği bir süre sonra poponuza batmaya başlar ve ya çok bunaltıcı ya da çok rüzgarlı olan hava koşulları sizi hasta eder. Bir de ben ilk duraktan bindiğim için önümüzdeki yarım saat boyunca her durakta bu durumla karşı karşıya kalacak olmam manevi olarak da bünyemi etkiliyordu. İlk başlarda çok kişi yukarı çıkmadı, çünkü alt kat henüz dolmamıştı. Durakları geçtikçe, birer ikişer yukarı çıkmaya başladı insanlar. Merdivende oturan diğer kaderdaşlarım kalkıp yer veriyor, ben ise kucağımdaki dergiyi, çantayı, ceketi toplayıp ayağa kalkmak zor geldiği için duvara yapışarak yol açıyordum, ta ki bir adamın kot pantolonunun arka cebiyle burnumun temas etmesine ramak kalana kadar.

İşte yazıyı yazmama sebep olan olay o sıralarda gerçekleşti. Fitili ateşleyen teyze daha önce de yukarı çıkarken dikkatimi çekmişti. "Gençler bir yol verin de yukarı çıkayım, orası daha ferahtır." lafında bile tarif edemediğim ancak emekli bir öğretmen veya avukat olduğunu belli eden havayı sezebiliyordum. Yaşına rağmen (50 civarı) çapraz taktığı çantası, gözlük çerçeveleri, ciddi duruşu birazdan olacak olayların habercisiydi belki de.

Ben kafamı kaldırıp pencerenin köşesinden görünen binaların tepelerine, ağaçların şekillerine bakarak kendi kendime nerede olduğumuzu tahmin etmece oyunu oynarken birden üst kattan bir ses duyuyorum: "Siz oraya ayaklarınızı koyuyorsunuz ama.." diye başlayan bir kadın sesi. Ellili yaşlarda, fazla "bilinçli", çeşitli derneklere üye, hayvan hakları savunucusu, apartman toplantılarında en çok konuşan bir teyze canlanıyor gözümün önünde. Bir de deminki teyzenin görüntüsünü düşünüyorum ve "evet" diyorum, "işte bu o.". Neye kızmış olabileceğini düşünüyorum ve sesin yöneldiği tarafı da göz önünde bulundurarak teyzenin üst katın en önünde oturan bir gence, ayaklarını öndeki tutacak borulara koyduğu için kızdığını tahmin ediyorum.

"Böyle de olmaz ki" diye devam ediyor teyze "bir çocuk oraya otursa ne olacak, elini oraya koyacak sonra onu yüzüne götürecek, o ellerle yemek yiyecek, ohoo sonra her yer mikrop." Karşı taraftan henüz ses çıkmıyor, çünkü kendini savunacak bir şey yok, teyzenin sesi de gayet makul bir düzeyde, halbuki biraz yükselse karşı taraf hemen bunu fırsat bilip "niye bağırıyorsunuz" diye durumu dengeleyecek ancak teyze belli ki böyle tartışmalar konusunda deneyimli ve bu fırsatı vermiyor ona.

"Şimdi kalabalık olmasa aşağı inip kaptana anlatacağım durumu ama.." diye kendi kendine söylenme tadında karşı tarafa giydirmeye devam ediyor. Halbuki bilmiyor ki kaptan üst katta ayakta durmak yasak olmasına rağmen daha çok yolcu almak adına insanları üst kata çıkmaya teşvik eden biri. Teyze bu boş tehditler işini biraz abartıyor ve bu tip konularda maksimum konuşma süresi olan 3-4 dk.yı geçiriyor. Ben bir basamak önümde oturan kızla göz göze gelip gülüşüyorum. Hatta o sırada herkes birbirine bakıp gülüşüyor. Teyze, karşı taraf ve teyzenin sessiz yandaşı -kendi kendine mırıldanarak ona destek veren kadın- dışında.

O sırada farklı bir ses daha duyuyorum, bir kadın sesi. Teyzenin kızdığı genci savunuyor olsa gerek, ses hem gencin yakınından, hem de yüksek çıkıyor. Sonradan anlıyorum ki, bu kadın onun annesi. "Eh tamam söylediniz indirdi, daha ne konuşuyorsunuz?" diyor teyzeye. "İndirdi mi, indirmedi ki." diyor yandaş kadın. "Yook, önce bir şikayet etti sonra indirdi tabi." diyerek kontrolü tekrar ele alıyor teyze. Sonra olayı siyasete taşıyor.

Burada bir parantez açmak istiyorum, çünkü Bahçeşehir otobüslerindeki en ufak bir aksaklık ülke meselesi olmaya adaydır her zaman. Otobüs çok kalabalık olduğunda "Oy verdiniz verdiniz böyle oldu." konusunda herkes hem fikir olur. Çünkü Bahçeşehir, Başakşehir çatısı altına alınmadan önce iktidar karşıtı duruşuyla meşhur olmasına rağmen Başakşehirle birleşince çoğunluğu sağlayamadığı için AKP'li belediye başkanına razı olmak durumunda kaldı. Her neyse, demem o ki belediye buralarda pek sevilmiyor ve otobüslere kanat taktırılmadıkça bu durum değişecek gibi değil. Hakikaten de otobüsler geç gelmesiyle, kalabalık olmasıyla aldığı çift bilet parasını pek de hak etmiyor.(Ama geçen günkü wi-fi'li otobüs beni mutlu etti, teşekkürler.)

Ne diyordum, evet, teyze bu sefer de herkesi bu tür olaylara sesini çıkarmamakla suçluyor. "Türk halkı bu yüzden bu durumda" gibi bir şeyler söylüyor. Kızılan Kız'ın annesi "Kalk kızım teyzeye yer ver belli ki o yüzden bu kadar konuştu." diyerek kavgayı başka bir boyuta taşıyor. Teyze bu atağı da güzel bir şekilde savuşturuyor: "Yaşlılığın ayrı bir güzelliği var, babaanneyim ben, torunumla çok mutluyum."

Sonunda daha önce sesini hiç duymadığımız Kızılan Kız da patlıyor. Hem de ne patlama. Gençliğin verdiği heyecanla (merhaba, ben Görkem, 70 yaşındayım) o otobüsün duyup duyabileceği en yüksek sesle bağırmaya başlıyor. "Eeh, yeter artık indir dedin indirdik yaşlıysan yaşlılığını bil sus herkesi rahatsız ettin." Bir sessizlik oluyor. Teyzenin yandaşı kadın gittikçe azalan bir sesle "Yoo, ben rahatsız olmadım." diyor. Teyze ise susuyor. Otobüs benim durağıma yaklaşıyor. Yerimden kalkıp "inecek var" butonuna basıyorum. Otobüs durup kapılarını açıyor, ben iniyorum.

2 yorum:

pınar dedi ki...

Buna benzer hararetli tartışmalarla sık sık karşılaşmıştık ancak böylesini ilk defa duydum jules,merdivenlere oturacağımız nice günlere,saygılar...

Adsız dedi ki...

bu biraz alisik olmadigmz otobus halleri olay biraz abartilmis ama kurgu gercekten guzel

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...