9 Ağustos 2011 Salı

Yokuşlar ve Ben: Bir Direksiyon Dersi

Vatan Caddesi'nden Millet Caddesi'ne çıkan yokuştayım. Ayağım o kadar uzun süredir debriyajda ki, bacaklarım yorgunluktan tir tir titriyor. Kendimi kontrol altına almalıyım, yoksa yanımdaki kadın beni yiyecek. Direksiyon hocamdan bahsediyorum. Tam bir ilkokul öğretmeni kendisi, sevecen görünen ama tersi pis olan cinsten. Ah, işte yeşil yandı. Arabalar hareket etmeye başlıyor. Tabi ki arkamızda kornalarını sesli lamba uyarısı gibi kullanan şoförler anında başlıyorlar senfoniye. Elimi el frenine atıyorum, sağ ayağımı yavaşça gaza değdirirken solu hafifçe debriyajdan kaldırıyorum, arabanın burnu yükseliyor, işte o an debriyajı tutup kalkmam gerekiyor, el frenini indiriyorum ve pufs! Araba sönüyor.

Araba stop etti. Sol ayağımı lanet kavrama noktasında tutacağıma hareket ettirmişim. Ne yapayım yahu ben Lars Ulrich* miyim, iki ayağımı birbirinden bağımsız hareket ettirmeyi daha yeni öğreniyorum. Yanımdaki hoca ise hemen otoriter ses tonuyla "Çalıştır çalıştır" diyor. Arkadaki korna seslerinin kaç tane olduğunu sayamıyorum bile. Elim ayağım birbirine dolanıyor, yandaki de yatıştıracağına daha da beter yapıyor. El freninde elini elimin üstüne koyuyor, "hadi şimdi" demesiyle benim sol ayak yine fazla kalkıyor, ikinci stop. Arkamızdaki arabalar çıldırmış vaziyette, inip dövecekler beni. Onlar dövmese hoca dövecek. Yüksek sesle bir şeyler diyor ama ben duyamıyorum. Anaokulundaki o pısırık, sesi zor duyulan halime dönmüşüm. Elimden, hatta ayağımdan hiçbir şey gelmiyor. Kendi arabamda olduğumuz için hocanın da ayağında pedal yok. Neyse ki 3.denemede başarıyorum. Daha 1 metre gitmişken, tekrar duruyoruz. Tekrar el frenini çekiyorum ve filmi başa alıyorum.




Aslında her şey çok güzel başlamıştı. ÖSS'ye girdiğim yaz, yani iki sene önce ehliyetimi aldım. Araba kullanmaya çok hevesliydim. Babam bana birkaç kez araba kullandırtmayı denedi. Ancak o, öğretmen olacak son insanlardan biri zira diyelim ki boş bir yokuşta - trafiğin çok az olduğu yerlerde kullanıyordum - arabayı stop ettirdim. "Tamam tekrar çalıştır, kalk" diyor. Deniyorum, olmuyor. Bir daha, yok yine olmuyor. Babam sinirlenmeye başlıyor. Ama bana direkt olarak kızmak yerine sesini yükselterek "E hadi bakalım şimdi Nişantaşı'nda kalabalık trafiktesin, ne yapıcaksın düşün bul!" diyerek beni psikolojik olarak mağdur ediyor. Böylece hiçbir şey yapamıyorum ve sonunda maceram şoförün yanındaki koltukta son buluyor. Böylece benim über mallıklarım ve onun short temper'ı (hmm siz ne diyor, he asabilik :) sayesinde kısa sürede ikimiz de bu işten bezdik.

İki sene sonra benim araba aşkımın tekrar nüksetmesiyle internetten direksiyon ders veren hoca aramaya başladım. Aşağı yukarı hepsinin fiyatının aynı olduğunu görünce, en çok referansı olan hocayı aradım. Bir dersin iki saat sürdüğünü, saat ücretinin ne kadar olduğunu, kapıdan alıp kapıya bıraktığını söyledi. Eh iyi dedim, iki gün sonra dersi alayım. Kadın iki gün sonra geldi. Arabası Toyota Yaris, yani annemin Corolla'ya (aha benim dediğim arabanın foyası açığa çıktı) az çok benziyordur diye sevindim. Tabi arabada onun oturduğu yerde de pedallar var.

Şoför koltuğuna oturdum, düz yol mis gibi, arabayı yürütmeye başladım. Güzelce 2'ye alıyorum tümseklerde yavaşlıyorum falan, hoca "Ohoo sen aldın gidiyorsun zaten ben sana ne öğreteyim" diyerek beni mutlu etti. "Eh madem bu kadar iyisin, hadi okuluna gidelim" dedi. Ben güzel güzel gittim, tam TEM'e sapacaktım ki "Yook öyle rahat rahat basıp gidemezsin, E-5'ten gideceğiz." dedi. Ben o sırada etimi ve kemiğimi hocaya teslim etmiş bulunduğum için, ne derse yapacağım. E-5'ten güzelce Çapa'ya kadar gidip geldim. Dur kalk sırasında araba stop etmedi bile. Hoca 3.derste benim arabayla çıkacağımızı söylediğinde havalara uçtum.

2. dersi de ondan birkaç gün sonra, yine hocanın arabasıyla aldım. Bu sefer park ve manevraları, el freniyle kalkmayı gösterdi. Hocanın yol kenarına park etmiş iki arabanın arasına girmek için bir tekerlemesi var. Size şemayla anlatayım:



1) 45°'de böl kendini (önünde kalacak arabayı 45° açı yapmak)
2) Topla direksiyonu vur kendini (tekerleği hafifçe kaldırıma değdirmekten bahsediyor)
3) Bir insan adımı sağa ileri (direksiyonu tam sağ yapıp azıcık ileri)
4) Sonra tam sol geri (direksiyonu tam sol yapıp yerinize yerleşiyorsunuz)

Bu dizelere harfiyen uyduğunuzda gerçekten de kaldırımın yanına sıfır park ediyorsunuz. Park alıştırmalarından sonra Avcılar-Esenyurt'un içinde gezdik. Tabi oraların trafiği Bahçeşehir'e nazaran vahşi orman standartlarında olduğu için biraz bocaladım. Neyse ki o da sorunsuz bitti. Hoca normalde 5.derste öğrencinin arabasına geçtiğini, ama benim iyi kullandığımı o yüzden bir sonraki derste bizim arabaya geçebileceğimizi söyledi. Tabi bende bir havalar, bir artistlikler peydah oldu. Sanırsınız Şoför Nebahat'im.

Sıra bugünkü 3.derse geldi. Bu dersi o kadar hevesle bekliyordum ki, gece yatmadan önce kendimi direksiyonda hayal ediyorum, kendi kendime trafik senaryoları uyduruyor ve başarıyla atlatıyorum. Her neyse, sabah oldu, kalktım. Kahvaltı edip hazırlandıktan sonra hocayı beklemeye başladım. Hoca geldiğinde büyük bir seviçle arabanın anahtarını asılı olduğu yerden aldım ve aşağı indim.

Bizim evin önü çoğunlukla yokuş olduğu için genelde oralara park ediyor annem. Neyse ki bu sefer düz bir yere park etmişti. Arabayı kolayca çıkardım, Bahçeşehir'in içinde gayet güzel gittim. Hoca "e hadi senin şu Çapa'ya gidelim" deyince direksiyonu bu sefer TEM'e kırdım. Araba bizim olunca, OGS parasını da dert etmeyecek olan hoca hay hay dedi. (İlk derste parayı direkt eline vermek ayıp olur diye el freninin yanına koymuştum, hoca da "aman bakayım da fazla vermiş olma" diyerek tam para verip vermediğini kontrol ettiğinden beri böyle düşünüyorum)

TEM'de neredeyse sorunsuz bir yolculuk geçirdik. Dönüşü E-5'ten yapalım dedi hoca. Vatan'dan Millet'e doğru çıkan yokuşa işte bu yüzden gittim. Ah o yokuş yok mu. Allah onu bildiği gibi yapsın. Asfaltları pul pul dökülsün, kaldırım taşları erisin inşallah. Arabanın balataları mahvoldu kesin. Hey allahım. Neyse. O yokuştan kurtulup Bahçeşehir'e döndük. Hoca yine bir yokuşta kenara çektirdi. Hadi kalk dedi. E kalktım hiç sorun olmadan. Hadi bir daha, e ulan bunda da kalktım. Hatta el frenini çekme debriyajla kalk dedi, ilk denemede kalktım. Pes. Vallahi pes. Deminki eblekle şimdiki Miss Schumacher aynı insan mı? Trafik magandalarının kornası olmadan, kendi habitatımda, tanıdık binaların arasında çok daha iyi kullanıyorum arabayı.

Artık son düzlüğe giriyoruz, eve dönüş yoluna geçiyorum. Yol kenarında bir park alıştırması yapayım istiyorum. Yalnız bizim arabada park sensörü var. Bir de ben geri geri giderken olması gerekenden daha hızlı hareket ediyorum. Ben tekerlemenin 2. dizesini (vur kendini) gerçekleştireyim derken park sensörü dııt dııt ötmeye başlıyor. O öttükçe hoca da ötmeye başlıyor. "Ayy! Durr! Napıyorsun? Yavaş! Ay dur ben korktum senden!" Öyle bağırıyor ki. Hay başlicam ya. Ben görüyorum, daha 30 cm var diye yazıyor. Bu duruma ne hoca ne ben daha fazla dayanamayıp vazgeçiyoruz. Böyle bir sinir harbinden sonra evin önüne gelip park ediyorum ve bir ders daha sona eriyor. Ama benim de sinirlerim alt üst olmuş durumda. "Arabamı" kilitleyip eve çıkıyorum ve bilgisayarın kapağını kaldırıp bu blogu yazmaya koyuluyorum.

* Metallica'nın davulcusu

3 yorum:

Adsız dedi ki...

sakın yolda acı çekerken gördüğün bayan sürücüler için "ağbi bayan yeaa" deme bir de tek arabalık müstakil garajlardan uzak dur oralarda ileri-geri yapıp 180 derece dönmeye çalışma.
bi de şey altyazı gömmek için hangi poroğramı kullanıyosun?(hey allahım ya!?)

post'un giriş kısmı modern romanların girişleri gibi olmuş sanki,bi ingvar ambjörnsen bi chuck palahniuk falan gibi sanki ama pek bilemedim

rebeltakipte dedi ki...

İstanbul trafiğinde araba kullanmak kesinlikle çok zor :(

Gülten KAYA dedi ki...

İstanbul trafiğinde araba kullanmak elbetde bilmeyen kişi için çok zordur..Araba ile bir bütün olana kadarda zor gelir ama araba ile bir vucut hali boyutuna geldiğinizde nerede gazın dozonu ve firenin dozonu ayarlayacağınızı el ayak göz üçgeninde koordine ede biliyorsanız yani alışkanlık hali durumuna geçmişseniz her ortamda arabanıza iğmeleri ölçülü verirsiniz..Canım arkadaşım yazın çok güzel ve benden bahsediyorsun..Tebrik ediyorum.Yılmak yok,yola devammm..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...