skip to main |
skip to sidebar
Cambridge'de yaşamaya artık iyice alıştım. Mesela bir sıcak bir soğuk musluğun yanında bulunan tıpayla lavabonun deliğini kapatıp içine istediğiniz sıcaklıkta su doldurup ellerinizi öyle yıkadığınızı keşfettim. Ama tabi ki 4 kişi beraber kullandığımız banyomuzda böyle bir şey yapmaya kalkışmadım.
Farklı milletlerden insanlarla anlaşmak benim için bazen zor oluyor, çünkü ne temizlik anlayışları, ne başka insanlarla ilişkileri bize benziyor. Biliyorsunuz ki evde 4 kız yaşıyoruz. Kahvaltıları kendi evimizde ediyoruz, akşam yemeklerini eskiden yaşadığım evde. Dolayısıyla kahvaltıda kullandığımız tabak, çatal ve bardakları yıkamamız gerekiyor. Ben kendiminkileri yıkıyorum, diğer iki kız da yıkıyor ama yine de lavabonun içi bir süre sonra dolup taşıyor, bu da demek oluyor ki aramızda bir tane tembel var -adı bende kalsın-.
Her zaman duyduğum, ama hiç başıma gelmeyen "öğrenci evi olayları"nı yaşamaya başladım. Mesela Cristina'yla ortak bir 2lt'lik Schweppes aldık. İkimiz de birer bardak içtik, ama bir de baktım ki her geçen gün şişenin içindeki sıvı azalıyor. Cristina da içmiyor, biliyorum. Hadi dedim olsun diğer kızlar da içsin, zaten indirimli fiyattan almıştık. Ama şu son olay tepemin tasını attırdı: Cristina Rus kızı bizim koskoca şişemizi ağzına dayayıp içerken görmüş! Hadi içtin tamam da bari edebinle iç. Neyse, daha bir sürü şey var da, anlatıp sinirimi bozmayayım.
Okulda seviye atladım. Şöyle ki Upper Intermediate ve Advanced arası olan EF1'den EF2'ye geçtim. F'ye bir adım daha yakınım artık. Derslerde gramer öğrenmiyoruz, aslında her gün yeni bir konu seçip onun üzerinde konuşma, dinleme, yazma ve kelime öğrenme pratikleri yaptığımız söylenebilir. Genelde tüm aktiviteleri yanımızda oturan kişiyle konuşarak yapıyoruz. Birbirimize çok çeşitli konularda çok çeşitli şeyler soruyoruz. Bu şekilde bir sürü ülke hakkında bir sürü şey öğrenme fırsatımız oluyor.
Burada her yere gitmek çok kolay, çünkü bisikletim var! Bisikletle hiçbir yere gitmeye üşenmiyorum ve çok eğleniyorum. Kuralları da öğrendikten sonra, işim daha da kolaylaştı. İlk zamanlar kendime sürekli "Soldan git!" diye hatırlatıyordum, ama artık buna gerek kalmadı, çünkü alıştım. Direksiyonun sağda olduğunu, yürüyen merdivenlerin ters çalıştığını biliyorum artık. Sola sağa dönerken elinizle (veya ayağınızla) sinyal vermeniz - ki benim için sağ elimi bırakmak çok kolay ama sol elimi bırakmak çok zor -, hava karardıktan sonra da bisikletinizin ışıklarını açmanız gerekiyor. Şehrin her yerinde bisiklet park alanları var ve kalabalık zamanlarda, aynı alışveriş merkezlerinin parklarında olduğu gibi bölgeyi birkaç kez turlamanız ve çıkacak olan birini yakalamanız gerekiyor. Ki bu benim gibi araba kullanmaya hevesli biri için çok eğlenceli bir olay.
İngiliz yemeklerine gelince... maalesef öyle bir şey YOK. Şimdiye dek yalnızca "scone" adı verilen poğaça benzeri, krema ve reçelle yenilen bir tatlılarından yedim "milli yemek" olarak. Yanımızda bulunan Türk arkadaşımızın "Adamlar bal kaymak satarak zengin olmuş ya" yorumu da düşüncelerime tercüman oldu resmen.
Kendi okulumun sosyal aktiviteleri çok güzel olmadığı için Pınar'ın okulunun düzenlediği bisiklet turlarına katılmaya çalışıyorum. İlk hafta gittiğim tarihi Cambridge turu yazımı da bir türlü yazamadım, ama bu hafta bitmeden onu da yazacağımı umuyorum.
Haftasonu gezileri çok güzel, bu Cumartesi York'a gidiyorum, Pazar da Londra'ya. 31 Ağustos'ta da Liverpool gezisine katılmayı istiyorum. Tabi daha Brighton ve Oxford da görülecek yerler arasında. "Bir daha ne zaman geleceğim" düşüncesiyle mümkün olduğu kadar çok yere gitmek, bu sırada da bütçemi ayarlamak çok kolay olmuyor tabi. Mesela bu akşamki "Phantom of the Opera" müzikali gezisini çok pahalı olduğu gerekçesiyle göz ardı ettim. Onun yerine Greenwich'e iki kez giderim yahu!
Günler geçip gidiyor, dün azıcık hasta oldum ama ıhlamur-pastil-Minoset üçlüsü ve Erikli Su (evet, burada bir dükkanda buldum, buradaki suların tadı çok kötü) yardımıyla hastalığı yenmeyi başardım. Birazdan yemek yiyeceğiz, şimdilik bu kadar, yakında tekrar görüşmek üzere.
14 Temmuz 2010 Çarşamba
Cambridge - 3.hafta
Cambridge'de yaşamaya artık iyice alıştım. Mesela bir sıcak bir soğuk musluğun yanında bulunan tıpayla lavabonun deliğini kapatıp içine istediğiniz sıcaklıkta su doldurup ellerinizi öyle yıkadığınızı keşfettim. Ama tabi ki 4 kişi beraber kullandığımız banyomuzda böyle bir şey yapmaya kalkışmadım.
Farklı milletlerden insanlarla anlaşmak benim için bazen zor oluyor, çünkü ne temizlik anlayışları, ne başka insanlarla ilişkileri bize benziyor. Biliyorsunuz ki evde 4 kız yaşıyoruz. Kahvaltıları kendi evimizde ediyoruz, akşam yemeklerini eskiden yaşadığım evde. Dolayısıyla kahvaltıda kullandığımız tabak, çatal ve bardakları yıkamamız gerekiyor. Ben kendiminkileri yıkıyorum, diğer iki kız da yıkıyor ama yine de lavabonun içi bir süre sonra dolup taşıyor, bu da demek oluyor ki aramızda bir tane tembel var -adı bende kalsın-.
Her zaman duyduğum, ama hiç başıma gelmeyen "öğrenci evi olayları"nı yaşamaya başladım. Mesela Cristina'yla ortak bir 2lt'lik Schweppes aldık. İkimiz de birer bardak içtik, ama bir de baktım ki her geçen gün şişenin içindeki sıvı azalıyor. Cristina da içmiyor, biliyorum. Hadi dedim olsun diğer kızlar da içsin, zaten indirimli fiyattan almıştık. Ama şu son olay tepemin tasını attırdı: Cristina Rus kızı bizim koskoca şişemizi ağzına dayayıp içerken görmüş! Hadi içtin tamam da bari edebinle iç. Neyse, daha bir sürü şey var da, anlatıp sinirimi bozmayayım.
Okulda seviye atladım. Şöyle ki Upper Intermediate ve Advanced arası olan EF1'den EF2'ye geçtim. F'ye bir adım daha yakınım artık. Derslerde gramer öğrenmiyoruz, aslında her gün yeni bir konu seçip onun üzerinde konuşma, dinleme, yazma ve kelime öğrenme pratikleri yaptığımız söylenebilir. Genelde tüm aktiviteleri yanımızda oturan kişiyle konuşarak yapıyoruz. Birbirimize çok çeşitli konularda çok çeşitli şeyler soruyoruz. Bu şekilde bir sürü ülke hakkında bir sürü şey öğrenme fırsatımız oluyor.
Burada her yere gitmek çok kolay, çünkü bisikletim var! Bisikletle hiçbir yere gitmeye üşenmiyorum ve çok eğleniyorum. Kuralları da öğrendikten sonra, işim daha da kolaylaştı. İlk zamanlar kendime sürekli "Soldan git!" diye hatırlatıyordum, ama artık buna gerek kalmadı, çünkü alıştım. Direksiyonun sağda olduğunu, yürüyen merdivenlerin ters çalıştığını biliyorum artık. Sola sağa dönerken elinizle (veya ayağınızla) sinyal vermeniz - ki benim için sağ elimi bırakmak çok kolay ama sol elimi bırakmak çok zor -, hava karardıktan sonra da bisikletinizin ışıklarını açmanız gerekiyor. Şehrin her yerinde bisiklet park alanları var ve kalabalık zamanlarda, aynı alışveriş merkezlerinin parklarında olduğu gibi bölgeyi birkaç kez turlamanız ve çıkacak olan birini yakalamanız gerekiyor. Ki bu benim gibi araba kullanmaya hevesli biri için çok eğlenceli bir olay.
İngiliz yemeklerine gelince... maalesef öyle bir şey YOK. Şimdiye dek yalnızca "scone" adı verilen poğaça benzeri, krema ve reçelle yenilen bir tatlılarından yedim "milli yemek" olarak. Yanımızda bulunan Türk arkadaşımızın "Adamlar bal kaymak satarak zengin olmuş ya" yorumu da düşüncelerime tercüman oldu resmen.
Kendi okulumun sosyal aktiviteleri çok güzel olmadığı için Pınar'ın okulunun düzenlediği bisiklet turlarına katılmaya çalışıyorum. İlk hafta gittiğim tarihi Cambridge turu yazımı da bir türlü yazamadım, ama bu hafta bitmeden onu da yazacağımı umuyorum.
Haftasonu gezileri çok güzel, bu Cumartesi York'a gidiyorum, Pazar da Londra'ya. 31 Ağustos'ta da Liverpool gezisine katılmayı istiyorum. Tabi daha Brighton ve Oxford da görülecek yerler arasında. "Bir daha ne zaman geleceğim" düşüncesiyle mümkün olduğu kadar çok yere gitmek, bu sırada da bütçemi ayarlamak çok kolay olmuyor tabi. Mesela bu akşamki "Phantom of the Opera" müzikali gezisini çok pahalı olduğu gerekçesiyle göz ardı ettim. Onun yerine Greenwich'e iki kez giderim yahu!
Günler geçip gidiyor, dün azıcık hasta oldum ama ıhlamur-pastil-Minoset üçlüsü ve Erikli Su (evet, burada bir dükkanda buldum, buradaki suların tadı çok kötü) yardımıyla hastalığı yenmeyi başardım. Birazdan yemek yiyeceğiz, şimdilik bu kadar, yakında tekrar görüşmek üzere.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
İzleyiciler
Etiketler
- cambridge (8)
- diş hekimliği (8)
- amerika günlüğü (5)
- fotoğraf (2)
- klinik (2)
- photoshop (2)
- Meram Ekspresi (1)
- akinator (1)
- facebook (1)
- film önerisi (1)
- foursquare (1)
- guitar hero (1)
- her şeyi bilen kadın (1)
- jinni (1)
- kilo verme (1)
- kongre (1)
- manipülasyon (1)
- morfoloji (1)
- msn (1)
- muayene (1)
- tahmin oyunu (1)
- tercih gencer diş kliniği (1)
Ben
- jules
- Görkem, 20, İstanbul Diş Hekimliği Fakültesi öğrencisi. Yazıyorum, çiziyorum, çeviriyorum, eskiden çalıyordum artık unuttum galiba. Bu blog biraz günlük, biraz hikaye gibi. Yazdıklarımın hepsi gerçek. Ayrıntıları severim, belki o yüzden yazılar uzun ama okumaya başladınız mı bitirmesi kolay bence. Blogu Kasım 2009'da açtım, umarım daha uzun bir süre devam eder.
Kaç kişi bakmış?
En Çok Okunan Yazılar
-
O Cumartesi günü, Taksim'den iki katlı ekspres otobüse ilk duraktan binmeme rağmen ayakta kalmıştım. Aslında ayakta gitmiyordum, sadece ...
-
Ben diş hekimi olma hayaliyle büyümedim. Tercih dönemine dek, aklımdan bile geçmemişti. Endüstri mühendisi olmak isteyen binlerce yaşıtımdan...
-
Evet sevgili diş kardeşlerim, yaz için okul arama çalışmalarıma başladım. Dedim ki dil okuluna gitmeyeyim, diş okuluna gideyim, hem dilime h...
-
Merhaba. Bloguma bir özellik ekledim geçenlerde, gelen gidenin istatiğini tutsun diye. Esas amacım günde kaç kişinin gelip gittiğini öğrenme...
-
Geçen haftasonu Türkiye'den çok yakın arkadaşım Naz -o da Londra'da bir dil okulunda- bizim eve kalmaya geldi. Cumartesi günü 4 kız ...
-
Diş Hekimliği Bölümü'nün 1. sınıf 1. dönemi bitti. Ve benim bu 5 ayda bu bölümde öğrendiklerim arasında işime en çok yarayan şey, düzenb...
-
Gözümü açtığımda saat 07.14'tü. Tatil başladığından beri 3.30'dan önce yatmayan ben, önceki gece 1.30 sularında yatağa girerek gözle...
-
Geçen haftasonu ev arkadaşım, hatta buradaki en iyi yabancı arkadaşım gitti. Şu an o evde iki tane pis kızla beraberim. İngiltere'de, Tü...
-
Merhaba! Bugünlerde beni bir oje merakı aldı ki sormayın gitsin. Eskiden sahip olduğum yaklaşık 10 tane ojenin hepsi koyu lacivert, siyah, k...
-
Babaannemin evinde maaile toplanmışız. Küçükler yere, büyükler koltuklara, ergenler ise sandalyelere oturmuş, çıt çıkarmadan pür dikkat ekra...
1 yorum:
resmini görünce canım çekti scone'lardan git benim için ye bi tane..
Yorum Gönder