15 Haziran 2011 Çarşamba

Chicken Translation

Merhabalar. Finaller bittikten sonra rahatlayıp tatile girme imkanım olamadı henüz. Çünkü elimde bu ayın sonuna doğru bitmesi gereken bir kitap çevirisi var. Blogumda bu konudan hiç bahsetmedim, ancak bu konuyla ilgilendiğimi duyanların bana bir sürü sorusu oluyor, ben de çeviriye başlamak isteyen, bu işi merak edenler için böyle bir yazı yazayım istedim.

Çeviri yapmaya 2005 yılında babamla divxplanet'te film altyazılarıyla başladık. Birkaç sene çevirileri ortak yaptıktan sonra, ben biraz büyüyünce ve çevirmek istediğimiz filmler aynı olmayınca ayrı ayrı çeviri yapmaya başladık. Elbette hala birbirimizin çevirilerinde birkaç tutam tuzumuz bulunur.

Divxplanet'ta biraz piştikten ve Çevirmen maskı - ünvanı - aldıktan sonra bana bir kitap çevirme teklifi geldi. Anton Çehov'un 16 kısa hikayesinden oluşan bir derlemeydi bu. Çehov'u zaten severim, bir de ilk kez para kazanacağım gerçek bir işim olacaktı, üstelik çok severek yaptığım bir işti, kabul ettim. İlk baskısı benim amatörlüğüm ve redaksiyon eksikliği yüzünden biraz pürüzlü olsa da, güzel bir başlangıç yapmış oldum. Üstelik ikinci baskısı çok daha güzel çıktı.

Bu sırada divxplanet'ta Grey's Anatomy dizisini çevirdim bir sezon, ancak dizi çevirmek zor iş, çünkü diziyi bekleyen yüzlerce insan var ve haklı olarak bölümü çıktıktan en geç iki gün sonra izlemek istiyorlar. Divxplanet'ın gerçek üyeleri bu konuda gerçekten çok anlayışlı, çevirmenin bu işi tamamen gönüllü yaptığını ve bir özel hayatı olduğunu biliyorlar. Ancak siteye sadece altyazı indirmek için gelen ve attığı 10 mesajın 9'u "ne zaman bitecek acaba bekliyoruzzzz" olan üyeler tarafından sürekli sıkıştırılınca, dizinin satır sayısı da normal bir dizinin iki katı olunca 20. bölümde falan diziyi bıraktım.

Bundan birkaç ay önce, birinci kitabın çevirisini de sayesinde aldığım tanıdığımız bir kitap daha koydu önüme. Düşünmeden kabul ettim ancak baktım yetişecek gibi değil, bir ortak alma teklifini kabul ettim. Ünlü masaldaki Ağustos Böceği misali birkaç ay yattıktan sonra, işi teslim tarihinin yaklaştığı şu günlerde deli gibi çeviri yapar oldum. Bu sırada aklıma/başıma birkaç şey geldi, hemen aktarayım:

- Bu çeviri bana kazandıracağı para ve reputation'dan çok daha fazla şey götürdü benden. Artık oturmaktan düzleşmiş bir popom ve ekrana bakmakta zorlanan gözlerim var.

- Önceleri İngilizce dosyayı açıp, her paragrafın altına Türkçe'sini yazıyorken baktım olacak gibi değil, taktik değiştirdim. Babamın da eve bildiğiniz kocaman bir fotokopi makinesi/printer getirmesiyle alet boş boş elimin fotokopisini çekmektense bir işe yarasın dedim ve çeviriyi kağıtlara bastım. Şimdi kağıdı ekrana dayayarak ordan bakıp çeviri yapıyorum.


- Çevirdiğim kağıtların yanına imza gibi bir şey atıp diğer tarafa koyuyorum. Bu imzayı atmak ve o sayfayı bitirmiş olmak beni o kadar mutlu ediyor ki, sırf onu atayım diye sayfa bitmeden yatmıyorum mesela. Görseniz sanki nikah akdi imzalıyorum.

- Facebook hesabımı final zamanı bile kapatmadım ancak şimdi kapatmayı düşündüğüm oluyor. Çünkü sürekli internette bir şeyler araştırmam gerekiyor ve bir kere dikkatim dağıldı mı facebook'a girip girmemek yalnızca bir yeni sekmeye bakıyor. (fotoğrafta da örneği varmış, yeni fark ettim.)

- Geçenlerde bir mail geldi. Kabalcı Yayınevi'nde çalıştığını söyleyen biri beni çevirilerimden tanıdığını, ellerinde üç kitap bulunduğunu, bunları ne kadara çevirebileceğimi ve zamanım olup olmadığını soruyordu. Ancak mail'inde tutarsız bir sürü nokta yakaladım ve balıklama atlamamaya karar verdim. İlk olarak benim mail adresimi bulması pek olası görünmüyordu, bunun için facebook'ta arkadaşım olması gerektiğini çıkardım. Sonra, gmail uzantılı bir mail adresinden gelen iş teklifini ciddiye almam için hiçbir sebep yoktu. Üstelik ben piyasada tanınmış bir çevirmen değilim ve George Orwell gibi bir yazarın kitabını çevirme şansına ancak başvuruyla sahip olabilirim, teklifle değil. Her neyse bunları düşünüp Kabalcı'yı aradım. Mail atan kişinin olduğunu iddia ettiği "genel yayın yönetmeni"nin kendisiyle konuştuktan ve ondan "O maili biz atmadık ancak daha önceden basılmış kitabınız varsa ve bizimle çalışmak isterseniz CV'nizi yollayın, bakalım" gibi hiç de fena olmayan bir cevap aldıktan sonra sayın genel yayın yönetmenimize bir mail döşedim. O da "ben incisozluktenim panpaaa" diyerek seviyesini anında belli etti. Karşılıklı birkaç mail'den sonra tam bir kıro olduğunu çıkarttım ve konuşmayı kestim.

- İngilizcelerini geliştirmek isteyen arkadaşlara önerim, altyazı çevirmeleridir. Başladığımda benim iyi bir İngilizcem vardı ama babamın seviyesi oldukça kötüydü. Şimdi geldiği durumu bbc görse, "Bir Başarı Hikayesi" diye belgesel yapar. Kendi adıma söylemem gerekirse kelime ve günlük konuşma dili açısından bana da baya bir katkısı oldu. Daha önce seyrettiğiniz filmleri, yahut Uzakdoğu filmlerini - ana dillerinden İngilizce'ye çevrildiği için dilleri daha kolay oluyor - çevirmekle başlamanız daha rahat olur sizin için.

- Çeviriyi yüklediğinizde aldığınız her bir teşekkür sizin için büyük önem taşıyacaktır. Bazen bir arkadaşınızın gelip "Geçen Alice in Wonderland'i seyrettim, bir baktım çeviren: jules yazıyor, yanımdakilere bu benim arkadaşım diye anlattım." demesi sizi mutlu edecektir.

- İnternette boş boş geçirdiğimiz akşamlarda herkes çeviri yapıyor olsaydı, bugün hiçbir kenarda köşede kalmış dizi yahut bağımsız film altyazısız olmazdı güzel kardeşlerim. Herkesin bu çorbada bir tuzu bulunmalı. Hatta yabancı dil bilmeyenler için Divxplanet işitme engelliler için çeviri aktiviteleri düzenliyor. Türkçe filmlere Türkçe altyazı koyuyorlar ve bunları işitme engelli vatandaşlarımıza ulaştırıyorlar. Bu konuda ödül bile aldılar.

- Çeviri yapmak ve insanlardan teşekkür almak, gerçekten insana bir işe yaradığını hissettiriyor. Mesela birkaç sene önce çevirdiğim Sweeney Todd'un altyazısını, 70.161 kişi indirmiş. Bu kadar insanın, hatta aileleriyle beraber izlediğini düşünürsek 200.000 kişinin sizin elinizden çıkan satırları okuması çok güzel bir his.

- Son olarak da bu konuyla ilgili bana en çok sorulan soruları toparlayayım:

  • Film çevirilerinden para alıyor muyum?
En çok bu merak ediliyor. Hayır almıyorum, ben ve divxplanet'ta çeviri yapan onlarca üye bunu tamamen gönüllülük esasına dayanarak yapıyor. Ancak sitede ismini duyuran bazı kişiler firmalarla anlaşıp DVD'lerin çevirisini yapıyor ve karşılığında para alıyor. Ha sağolsun çook ünlü, üç aileden birinde decoder'i bulunan bir şirket de bizim siteden aldığı çevirilerden çevirenin ismini ve altyazıda geçen küfürleri silip filmlerinde izinsiz olarak kullanıyor.

  • Kitap çevirisini nasıl ayarladım, size de bir kitap ayarlayabilir miyim?
:) hayır. Bir yayınevinde çalışan tanıdığım sayesinde buldum kitapları. Ancak belki yayınevlerine cv'nizle başvurarak şansınızı deneyebilirsiniz. Tabi kitap çevirmeden önce daha küçük şeylerle başlamanızı öneririm.

  • Peki nasıl film çevirebilirsiniz?
Elinizdeki filmin sürümüne uygun İngilizce ya da bildiğiniz diğer bir yabancı dildeki altyazısını buluyorsunuz. Subtitle Workshop adlı programı indiriyor, burada çeviriyorsunuz. Programla ilgili dökümanları sitede bulabilirsiniz.

  • Divxplanet üyeliğim yok, çeviriyi nasıl yükleyeceksiniz?
DPBonus adlı siteye üye olabilirsiniz. Oradan planet'a geçiş yapılıyor. Ya da bir tanıdığınıza sizin adınıza yüklemesi için rica edebilirsiniz.


Evet, bugünlük anlatacaklarım bu kadar. Bu yazıyı da çeviri yaptığım bir gece saat 3 civarında yazdım, çok cicili bicili olamadı. Görüşmek üzere..

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhaba, yazınızı keyifle okudum. Size bir sorum olacak, Linux işletim sistemlerinin Türkçe' ye kazandırılması ile ilgilenir miydiniz? Elbette, Linux' un da bir özelliği olarak gönüllü çalışma olacak. Ne dersiniz?

jules dedi ki...

Oncelikle tesekkur ederim. Ceviriyle ilgili olarak sengungorkem@hotmail.com'a bir mail atarsaniz daha iyi olacaktir.

Adsız dedi ki...

Zaten Türkçe olarak Pardus var halihazırda.Bir de Linux kullanıcıları mecburen bilgisayardan iyi anlayan tipler,onların da işletim sistemi kullanmaya yetecek kadar İngilizce çok yüksek ihtimalle vardır.Son olarak da insanların çoğu kendi dilleri yerine İngilizceyi seçiyor bilgisayar yazılımlarında dil olarak zaten.Sonuç olarak Linux'ları Türkçe yapmak iyi fikir gibi görünüyor ama çok kullanılacağını sanmıyorum.

bay tükancı dedi ki...

yazını okurken bile bi yorgunluk bi sıkıntı bastı.
200.000 kişi senin çevirilerinle film izliyorsa çokda riskli denebilir.
valla zor iş, Allah yardımcın olsun derim :)

Adsız dedi ki...

Merhaba, çok uzun süre geçmiş olabilir bu yazı için ama oldukça yararlı yazı olmuş. Teşekkürler, umarım bende başarabilirim. :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...